Yok kardeşim, yok…

Kulaktan dolma bilgilerle yapılan siyasetin sonucu, böyle bir siyaset(!) oluyor işte.

Sözde siyasetçi, ne hayal ederse, olayların nasıl olması, nasıl gelişmesi işine gelirse (tarihi gerçekleri çarpıtma pahasına); kendi kafasına göre senaryolar üretip, onu dayatıyor kitlelere.

Araştırılmadan, üzerinde düşünülmeden kulaktan dolma bilgiler, siyasetçilere(!) böyle yanlış şeyler yaptırtıp, böyle yanlış şeyler söyletiyor işte.

İktidara geldiği günden bu yana (genelde) kulaktan dolma bilgiler ışığında konuşmalar yapan Sayın Cumhurbaşkanı, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Törenlerinde de bu alışkanlığını sürdürdü.

Bitmiş, tükenmiş, İngiltere’ye teslim olmuş Osmanlı’yı öne çıkarmaya çalışarak; Atatürk’ün Samsun’a, Osmanlı subayı olarak gittiğini söyledi.

Doğrudur.

Atatürk, Samsun’a (herhalde) Osmanlı Subayı olarak gitmiştir. İngiltere subayı olarak gidecek değil ya!

Doğrudur.

Ulu Önder’i, Samsun’a Damat Ferit Hükümeti göndermiştir.

Doğrudur.

Bu görev emrini; İngilizlerin bir dediğini iki etmeyerek; saltanatını, tacını ve tahtını koruyabileceğini düşünen “Geleceğimi, Tanrı’dan sonra İngiltere’ye bağladım” diyen Vahdettin onaylamıştır.

Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın olayı çarpıtıp, ima ettiği gibi; Vahdettin hükümeti, Ulu Önder’i Samsun’a, “işgalci ülkelere karşı direniş başlatmak için değil; işgalci güçlere karşı yer yer başlayan direnişleri kırmak için” görevlendirilmiştir.

Tahtının ve tacının derdine düşmüş Vahdettin’in, vatan, millet hiç umurunda olmadı ki…

Nitekim o Vahdettin’dir ki; “İngiliz milletine duyduğum kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, Kırım Savaşı'nda, İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit'ten miras aldım” diyecek kadar alçalan bir Vahdettin’dir

Nitekim o Vahdettin’dir ki; bırakın düşmana karşı direnmek için “milli kuvvetler hazırlamayı”; milli kuvvetleri yok etmek için İngiliz altınlarıyla paralı bir ihanet ordusu (Hilafet Ordusu) kurup, milli kuvvetlere saldırtan Vahdettin’dir.

Nitekim o Vahdettin’dir ki; milli kuvvetlerin büyümesini önlemek için Anadolu'ya nasihat heyetleri gönderen Vahdettin’dir.

* * *

Atatürk düşmanları, her fırsatta; “Atatürk’ü Samsun’a Vahdettin gönderdi” diyerek; akıllarınca, Vahdettin’in kişiliğinde, hilafet makamına pay ve paye vermeye, işbirlikçi bir padişahtan kahraman bir padişah yaratmaya çalışmaktadırlar.

Burada amaç, hilafet makamını korumak, kollamaktır.

Yoksa (okuma ve araştırma alışkanlıkları olmamasına karşın) bu zihniyet bile Vahdettin’i çok iyi bilmekte, çok iyi tanımaktadır.

* * *

Şimdi gelin, bütün bunları bir kenara bırakıp; Samsun’a Osmanlı Subayı olarak değil; bir Türk Subayı olarak çıkan Atatürk’ün, neden Samsun’a çıktığı konusuna değinelim. (Bakın burası çok önemli!)

30 Ekim 1918 tarihli Mondoros Ateşkes anlaşmasının 7. Maddesine göre, “Karışıklık çıkan yerler, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecektir.”

Nitekim de İtilaf Devletleri, bu maddeye dayanarak, birçok yeri işgal etmiştir.

Mondros Mütarekesinden sonra Samsun civarında bazı karışıklıklar baş göstermektedir. Karışıklığı yaratan da Rum Çeteleridir.

Ancak Rum çetelerine karşı direnen Türklerin tavırları, İngilizlerin dikkatini çekmekte, bu direnişlerden rahatsızlık duymaktadırlar.

İngiliz Calthorpe , 1918 Kasım sonlarında, “Samsun’da mütareke hükümlerinin henüz uygulanmadığı, Hıristiyanları toptan yok etmek için Müslüman ahalinin silahlandırıldığı…” savıyla, bu konudaki endişelerini, dillendirip durmaktadır.

Bu gerekçeyle İngilizler, 9 Mart 1919’da Samsun’a 200 kişilik küçük bir birlik çıkarmış; ayrıca 50 kişilik bir müfrezeyi de Merzifon’a göndermiştir.

İngilizlerin Samsun’a asker çıkarmaları bölge halkının tepkisini çeker; 17 -18 Mart 1919 gecesi Teğmen Hamdi Bey askerleriyle birlikte dağa çıkar.

Bölge giderek karışmakta, bundan rahatsızlık duyan İngilizler de Osmanlıyı sıkıştırmaktadır.

Bu karmaşa, Samsun’u önemli bir bölge haline getirmiştir.

Atatürk açısından da Kurtuluş Savaşı’na başlamak için kıvılcım olabilecek bir başlangıç noktası gerekmektedir.

O yer kaçınılmaz olarak Samsun’dur.

Kurtuluş Savaşına bir TÜRK SUBAYI olarak Samsun’dan başlar.

Olay budur.