Evet… Bugün dersimiz tarih…

Konumuz da dış borçlar.

Karşılaştırmalı dış borçlar.

Kiminle mi?

Osmanlı’yla…

Bugün tarihin ışığından yararlanarak; Osmanlı’nın dış borçlarıyla, Türkiye’nin dış borçlarını irdeleyip, karşılaştıracağız..

Dr.Mahfi Eğilmez der ki; “…1914 Yılında (I.Dünya Savaşı), Osmanlı Devleti'nin dış borcu, 2013 yılı kurlarına göre 500 MİLYAR DOLARDI…” (Yani bugünkü kurla 600 MİLYAR DOLAR’a yakın…)
Peki bugün bizim dış borcumuz ne kadar?
600 MİLYAR DOLAR’ yakın…..
Kim ödedi Osmanlı Devleti'nin borcunu?
Genç TÜRKİYE CUMHURİYETİ, yani biz, yani TÜRK Halkı ödedi.
Hem de son kuruşuna kadar.
Ne zaman bitti bu borç?
1952 yılında bitti.

Şimdi bu noktada biraz soluklanıp, bir başka bilinmeyene (!) şöyle bir soruyla geçelim…
Osmanlı Hanedanı Türk müydü?

??!!...
Sağır Sultan’ın bile bildiği (ancak malum kesimlerin bilmemek, duymamak için inatla direndiği) bu sorunun yanıtını biz de verelim.

HAYIR !..
Dahası, Osmanlı aristokrasisi ile Osmanlı münevverleri(!), Türklüğü kesin kez kabul etmedikleri gibi Türkleri de hiç sevmezlerdi!
Onların dilinde Türk, bir küçümseme sözüydü. Hatta Osmanlı münevveri, Türkçeyi de küçümsediği için, Türk sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” derdi.

“Terk” sözünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demektir.

Bunun için Türklere; “Anlayışsız Türkler” anlamında “Etrâki bi idrak” derlerdi…
Şimdi bu bilgiden sonra da başka bir soruyla konuyu açalım.

Bugünkü iktidar, bu konuda ne düşünüyor?
Osmanlı'nın torunları olduklarını...
Gerçekten öyle mi ?
Genetik olarak değil ama, zihniyet olarak aynı (lar)…

Bu noktada da (bilinmesine karşın özel çıkarları gereği bilinmezlikten gelinen ) bir başka bilinmeyeni, bir başka soru ile açalım.

AKP’nin üst akılı (!), AKP zihniyeti, Türk’ü ve Atatürk’ü neden sevmez, neden nefret ederler?
Çünkü Atatürk, Türk Milletini köle yerine koyan “Ümmet” anlayışı yerine, haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan “Millet” olmayı yani akıl ve aydınlık yolunu göstermiştir. Onun için sevmezler.

Oysa Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra çıkıp da; “Padişahınız da benim, Halifeniz de benim” deseydi, kim ne diyebilecekti ki?
Demokratik rejimin olanaklarından yararlanıp, devletin tepesine çöken, şimdi de devletin tüm olanaklarını kullanan bu ekip, o zaman bu pozisyona gelebilirler miydi?

Elbette gelemezlerdi.

Ama tüm bu gerçeklere karşın öyle bir nefretle yoğrula yoğrula geliyorlar ki, gözleri hiçbir şeyi görmüyor, kulakları hiçbir şeyi duymuyor.
Geçmiş dönemler Devlet ve Sağlık Bakanlarımızdan Rıfat Serdaroğlu’nun da dillendirdiği gibi, bitmek, tükenmek bilmeyen bu kinleri, bu efendilere;

*“Ben Türk değilim, Gürcü’yüm. Eşim de Türk değil, Arap’tır…” dedirtiyor.
*Çocuklarımızın milli bilinçle yetişmesini sağlayan Andımızı okullardan kaldırtıyor
*“Türk Milleti” kavramı altında yaşamamızın simgesi olan “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini her yerden sildirtiyor.
*Birliğimizin teminatı olan İstiklal Marşımızı değiştirtmeye, bunun için çağrılar yapmaya kalkıştırıyor.
*Çağdaş eğitimi öteleyip, dini eğitimi yerleştiriyor.

*Milli Eğitimi, tarikat ve cemaatlerin emrine bıraktırıyor.
*FETÖ gibi bir belayı Türk Milletinin başına bela ediyor.
*Türk Ordusuna kumpaslar düzenletip, ordumuzun dokusunu bozup; komuta heyetini paramparça ettiriyor.

… …

Neyse…

Bu bilgileri tazeledikten sonra şöyle bir soruyla, bir başka konuya geçelim.
Osmanlı Devleti'nin ekonomisinin dayanağı neydi?
Fetih ve yağma…
Fetih (ler) bitince, yağma da bitti.

Yağma bitince de Osmanlının ekonomisi çöktü

Ekonomi çökünce doğal olarak Osmanlı çöktü…
… …

Dönelim bize...
Günümüzde fetih yok.
Ama yağma var.
Bir farkla; Osmanlı başka ülkeleri yağmalardı; bizim beyzadeler kendi ülkemizi yağmalıyor.
Osmanlı, üretmediği, üretemediği için battı.
Biz de üretmiyor, üretemiyoruz.

Tüketiyoruz…

Sadece ve sadece tüketiyoruz..
Ve…

Ve (bolca) borç alıyoruz.
Tıpkı Osmanlı gibi..
Abdülmecid, Kırım Savaşında, İngiltere’den. (Rohtschilld Ailesinden) 5 milyon sterlin borç almıştı.

Bu para ile, 40 bin tüfek ve askeri malzeme alındı.
Kalanı ile de boğazda saraylar yapıldı.
Bugün de aynısı yapılıyor.
Alınan borçlarla S400 füzeleri alınıyor.
Ankara'ya, Marmaris'e saray(lar) yapılıyor. Eski saraylar kullanıma açılıyor.

Lüks makam araçları, uçaklar alınıyor.

Har vurup, harman savruluyor.

Değişen bir şey yok kısacası.

Ha o günlerin Osmansının anlayışı, ha bugünün ülkenin başında bulunanların anlayışı.

Al birini, vur ötekine….

* * *

Evet… Bugünkü dersimiz tarihti

Tarih dersinin anlamı budur işte.
Geleceğe ışık tutmak.
Peki biz ne yaptık, ya da ne yapıyoruz?
Osmanlı Padişahlarının güzellemesini..
Buna da "Milli Şuur" diyoruz.
Eğittiğimizi, yetiştirdiklerimizi sandıklarımız bugün (sözde) ülke yönetiyor.
Yani?

Yani bu gidişat böyle devam ederse; sonumuz Osmanlının akıbeti olacak.

Yazarın notu: Yukarıdaki yazı bir alıntı. Ben sadece yazıyı daha anlaşılır, daha akıcı kılmak için yazının özünü bozmadan bazı düzenlemeler ve ekler yaptım.