Aşağıdaki öyküyü, kadim dostlarımdan biri göndermiş; taşı bunu köşene diye.

E gönderen kadim bir dost; taşımasam olmazdı…

İşte o öykü…

* * *

“Bir zamanların Çin'inde, bir adam öyle aç kalıp, öyle bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çalmış.

Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkarmışlar.

Hırsız İmparator'u görünce, ona şöyle demiş;

"Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak..."

İmparator dudak bükmüş;

"Senin gibi bir çulsuzda, paha biçilemez ne olabilir ki?"

Yoksul adam, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatmış ve; “Bu çekirdeği ekerseniz; bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz..." demiş.

İmparator basmış kahkahayı;

"Ek o zaman… Altın meyveleri görünce affederim seni..." demiş.

Yoksul adam;

"Haşmetlim, bu tohumu ben ekemem; çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, YAŞAMI BOYUNCA HİÇ ÇALMAMIŞ, HİÇ KUL HAKKI YEMEMİŞ, BAŞKALARINA HİÇ HAKSIZLIK YAPMAMIŞ, HİÇ YALAN SÖYLEMEMİŞ BİRİ EKEBİLİR.

Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür.

O nedenle Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz."

İmparator irkilmiş birden. Suratı asılmış. Bir süre düşünmüş, sonra hırçın bir sesle;

"Ben İmparator’um, imparator!…” diye kükremiş. “Bahçıvan mıyım lan ben! Sen, o tohumu başbakana ver, o eksin… Eksin de görelim altın meyveleri." diye devam etmiş.

Yoksul adam, tohumu başbakana uzatmış. Bu kez de başbakan göstermiş benzeri tepkiyi. Büyük bir panik içinde İmparator'a dönüp itiraz etmiş.

"Ben ekme biçme işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu Haznedar Başı eksin."

Haznedar Başı da benzeri bir davranış göstermiş; o da hemen bir bahane bulup, bu görevi başkasına devretmiş.

O an orada kim varsa; o ona, öbürü buna devretmeye başlamışlar “tohum ekme görevini”…

Devredecek kimse kalmayınca; o büyük, görkemli salona derin bir sessizlik egemen olmuş.

İmparator, bu sessizliğin içerisinde bir süre düşünmüş.

Sonra, başları önünde süklüm püklüm duran başbakana, haznedara ve diğer görevlilere dik dik bakmış ve; "Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana, tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip, sevindirelim." demiş.

Cebinden bir altın çıkarıp, yoksul adama doğru fırlatmış; sonra orada bulanan herkesin sessiz sedasız ceplerinden birer altın çıkarıp adama vermesini izlemiş.

Daha sonra da gülerek yoksul adama dönmüş; "Bas git lan buradan; bugünkü bu ders BİR SÜRE hepimize yeter." demiş.”

* * *

Şimdi…

!!??...

Sırf kadim dost istedi diye, sırf anlatmış olmak için öylesine bir öykü anlattım; kimse bu öykünün altında bir çapanoğlu aramasın!

Altı üstü masum bir öykü işte!…