Sene
2005… John Perkins, kitabında, Türkiye ile alakası olmayan bir senaryoyu
anlatıyor
“Kendi
otomobilini üretemeyen ülkeye borç para verip otobanlar, yollar yaptırırız
Sonra onlara arabalarımızı satarız.
İlerleyen zamanda bankalarını satın alırız.
O bankalardan halka ucuz krediler verip daha
çok araba almalarını sağlarız.
Böylece, baştan verdiğimiz o krediyi arabamızı
satarak geri alırız, hem de faiziyle.
O ülkeye Dünya Bankası ya da kardeş
kurumlardan bir kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi asla o ülkenin hazinesine
gitmez. O ülkede ‘proje’ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer.
Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar,
dev havayolları yapılır.. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton.
Bizim şirketlerimiz kazanır .. O ülkedeki birileri de nemalandırılır. . Toplum
bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş
olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler..
Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak
gider onlara deriz ki: ‘Bize büyük borcunuz var. Ödeyemiyorsunuz. O zaman
petrolünüzü satın, doğal gazı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin!
Askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere
gönderin, Birleşmiş Milletler’de bizim için oy verin!. Elektrik, su,
kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da
diğer çok uluslu şirketlere satın!
Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim
kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili,
üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir...