Kadim dost M.T, “...‘Ey Benim Güzel Halkım’ kelamını, ne çok kullanıyorsun!... Nesi güzel bu halkın!?...” dedi, damdan düşer gibi...
Şaşırdım...
Devam etti... “Cehalet bizde… Görgüsüzlük bizde... Seviyesizlik bizde... Magandalık, hanzoluk bizde... Açgözlülük, fırsatçılık, fesatlık, hainlik bizde... Sevgisizlik, saygısızlık, nankörlük bizde...  Zevksizlik, ruhsuzluk bizde...  Tembellik, miskinlik, yalakalık bizde... Çocuklara, kadınlara taciz bizde… Kadın dövme, hatta öldürme bizde… Ağaç kesme, orman yakma bizde (...)
Neyimiz, neremiz güzel bizim!?...” 
??!!....
“...Hem sonra, sen değil misin, ‘bizim toplu yaşam kültürümüz yok’ diyen?!... 
Sen değil misin, ‘bizim apartman kültürümüz, çevre kültürümüz, deniz kültürümüz, eğlence kültürümüz  yok’ diyen?!... 
Sen değil misin, ormanlarımızın yakılmasından, yağmalanmasından yakınan?… ” 
Bir an, vücudumun tüm kimyasının bozulduğunu hissettim. 
Savunmaya geçtim... 
“Ben yazılarımda; hiç bir zaman, ‘Ey Benim Güzel Halkım’ gibi, kelamlar edip, halk dalkavukluğu yapmam...” dedim...
Güldü... 
Bulunduğumuz odadan dışarı çıkıp, elinde bir kitapla geri döndü...
Baktım; elindeki kitap,  benim Buza Yazılan Yazılar adlı kitabım... Hain Dost!... Üşenmemiş; benim “Ey Güzel Halkım” kelamını ettiğim yazılarımın bulunduğu sayfaları, işaretleyip katlamış...  
Sayfaları saydı tek tek; şu kadar sayfa dedi.
Belli etmemeye çalıştım ama fena bozuldum...
Savunacağım, savunamıyorum...
Kıvıracağım, kıvıramıyorum...
Yanıt vermeyip, suskun kalacağım, kendime yediremiyorum...
Konuyu değiştireceğim, aklıma başka bir şey gelmiyor...
Yer yarılsaydı da, yerin dibine girseydim keşke... 
Böyle ikilem mi olur? İnsan kendi kendini, böylesi çelişkiye düşürür mü?
Ikınıp sıkınıp; “...A benim güzel kardeşim... Bu bir hitap şekli... Ben inandığım için değil; yazının akışı, zaman zaman nutuk havasına büründüğü için, kabaran hamaset duygularımı, dizginleyemediğimden dolayı etmişim, o tür kelamları... (herhalde...)” deyip, sıyrılmaya çalıştım işin içinden... 
Umutsuzca, “Aaa cambaza bak!.”  taktiği uygulayıp, kurtulmak istiyorum, başıma geleceklerden ama, dost deyip bağrıma bastığım muhteremin, beni bırakmaya hiç niyeti yok.
Sorguladığı suçlu zanlısını, tongaya bastırıp, “suçu kabul ettirmenin”  dayanılmaz keyfini süren savcı gibi, yüzünde alaycı bir tebessüm, gözleri pür dikkat üzerimde; ruh halimi, sezinlemeye çalışıyor...
Hinoğlu hince bakışlardan, kinayeli sözlerinden; sıkılmaya, bunalmaya başladığımı görünce; elini sigara paketine uzatıp, bana uzattı..
“İçmediğimi bilmiyor musun?!...” diye serteldim... 
 Umursamaz tavırla,  kendisi bir sigara yakıp, devam etti...
* “Bu halk değil mi; kendi aç karnını bile doyuramazken, kediler köpekler gibi gunnayan?...
* Bu halk değil mi;  ayranları yokken içmeye, aile bireylerinin hepsinin elinde, belinde cep telefonuyla, s.çmaya giden?...             
* Bu halk değil mi; Dünyanın en yeşil coğrafyası olan Anadolu’yu, bozkıra çeviren?... 
* Bu halk değil mi;  fay hatlarının, dere yataklarının üzerine (tüm uyarılara karşın) ev yapıp, sonra da  bunun ceremesini, tüm Ülke halkına çektiren?... 
* Bu halk değil mi; devletin ya da  üçüncü şahısların arazisine ev yapıp, sonra da utanmadan sıkılmadan  buraların tapusunu isteyen?... Altyapısız, imarsız bu yerlere hizmet bekleyen, verilmediği zaman  dünyayı ayağa kaldıran?... Kaçak elektrik, kaçak su kullanan...
* Bu halk değil mi; kendisi b.ktan başka bir şey üretmediği halde, üretenlerden, çok daha fazla cazgırlık yapan?...
* Bu halk değil mi; her türlü yeniliğe, uygarlaşmaya karşı çıkıp, şarklı kalmak için direnen?...
… …
* Sen Bankacısın...  Bu halk değil mi; ‘üç kuruş fazla faiz alacağım’ diye; vıttırı vızık Bankaların off-shore hesaplarına paralarını yatırıp, banka(!) batınca,  salya sümük zırlayan?....
* Bu halk değil mi; banka hortumlayanlara ana avrat küfür edip; kendisi, bankalara olan borçlarının üzerine yatan?... Sen sanıyor musun ki; bu olaylar karşısında, dürüstlük havarisi kesilen senin güzel halkın; kendisi o fırsatı bulsa,  hortumunu kullanmaz?...
* Bu halk değil mi; her türlü soygun düzenine kendisi çanak tutttuğu, bu düzenin,  (bizzat kendisi) bir parçası olduğu halde, ev sahibini bastıran yavuz hırsız misali, feryat figan ağlayan?.. Utanmadan, sıkılmadan isyan eden?
* Bu halk değil mi; ürettiğinden, fazla tüketen? Bu halk değil mi;  bildiği bilmediği her konuda, yalan yanlış ahkâm kesen? Sonra da o yalanlara; en başta kendi inanıp; o yalanların, o hayallerin, o hurafelerin peşinde koşan?
* Bu halk değil mi; kendisini yönetecek kişileri seçmekten bile aciz olan?... Bu halk değil mi; her seçim sonrası parlamento aritmetiğini içinden çıkılmaz hale getirip,  bu Ülkeyi, ucube hükümetler tarafından yönetilmeye mahkum eden?... Şimdi seçim olsa; senin güzel halkın, bundan daha değişik bir parlamento aritmetiği mi, çıkaracak?
* Bu halk değil mi; takım tutar gibi parti tuttuğu için, bu Ülkenin hâlâ malum zihniyetli ve niyetli(!) kişiler tarafından yönetilmesine, neden olan?
* Bu halk değil mi; işine geldiği zaman siyasileri baş tacı edip, işine gelmediği zaman yerin dibine sokan? Onlara ana avrat küfür edip, ilk seçimde,  tekrar onları baş tacı eden?
* Bu halk değil mi, Ülkeyi bu hale getiren?
* Bu halk değil mi;  Siyasal İslamı, Ülkenin başına bela eden?... Hatta bu defa daha güçlü, daha etkin bir şekilde bela etmek için, ağızından salyalar akarak yeniden hazırlanan?...
* Bu halk değil mi;  kendilerini...
… …
“Yeteeeerr!...” diye bağırdım….
“Yeter!... Allahını, dinini, imanını seversen yeter!... Suçumu itiraf ediyorum... 
Evet ben;  HEM KEL, HEM DE FODUL OLAN BU HALKA; ‘Ey Benim Güzel Halkım!...’ dedim... Daha doğrusu, (halt etmiş) demişim...   Git, kime haber vereceksen, ver.... Gelip hemen beni, tutuklasınlar... Yargılamaya da gerek yok (nasıl olsa sen yargıladın), hemen  de assınlar!....” deyip, dar attım kendimi sokağa...
… …
Ne berbat bir gündü, be!...  Bu sıcakta, böyle ahret soruları hiç çekilmiyor...