Görüş ve düşüncelerinin pek çoğuna katılmamama karşın Rahmetli Süleyman Demirel’le aynı liseli (Afyon Lisesi) olmaktan duyduğum gururu ve onuru, her ortamda, her fırsatta dillendiririm.

Ve Lisemizde, bir öğretim dönemi boyunca; onun sınıfında, onun oturduğu sırada; onurla, gururla oturduğumu, her fırsatta övünçle söylerim.

Bugün onun ölüm yıl dönümü.

Sağlığında çok eleştirdim Rahmetliyi.

Ama günümüz liderlerini görüp, tanıyınca; ona çok büyük haksızlık yaptığımı ve yapıldığını düşünüyorum…

Hatta ona ilişkin yaptığım bazı eleştiriler aklıma geldikçe; eziliyorum.

… …

O günümüz liderleriyle mukayese edilemeyecek kadar gerçek bir demokrattı.

Bu tavrı, bu olgunluğu ve de kendine özgü hoşgörülü tavırları nedeniyle de örnek bir insan, örnek bir liderdi.

Neler yazıldı, neler çizildi onun için.

Günümüz iktidarının başındaki zata yapılan eleştirilerin on katı, yüz katı daha tatsız eleştiriler yapıldı ona; ama o, hiç kimseyi ne tehdit etti, ne mahkemeye verdi.

Yapılan tüm eleştirileri olgunlukla ve gülerek karşıladı; en fazla yaratıcı zekâsıyla, kendine özgü esprili diliyle yanıt verdi,

Eşini de yanına alıp; kendisini her fırsatta eleştiri konusu yapan Levent Kırca’yı izlemek üzere onun tiyatrosuna gitti; sahnede kendisini öykünen Levent Kırca’yı kahkahalarla izledi, alkışladı; tiyatro bitiminde de sahneye çıkıp onu kutladı.

Kim, hangi lider, onun gösterdiği bu olgunluğu gösterir ki.

Onun için benim nezdimde yeri büyüktür Rahmetlinin.

* * *

Onu anlatacak en güzel olay; babası Yahya Çavuş ve annesi Ümmühan Hanımla Isparta / İslamköy’deki, baba evinde, gazetecileri ağırlaması olayıdır.

Başlar eğerek girilen o kerpiç evde, o gazetecilere şöyle der Demirel;

"…İşte ben bu odada, kardeşlerimle yaşadım. Elektrik yoktu. Gaz lambasının ışığında okur-yazardık. Köy okulunu bitirdim ben. Ortaokul yoktu. Ortaokula gitmek için her sabah kilometrelerce yürür, kasabaya giderdik. Ve sonra Afyon Lisesi.

Afyon Lisesi, sindire, sindire okudum tek okuldur.

Eğer bana Cumhuriyet nedir, diye sorarsınız. Size yanıtım şu olur:

Cumhuriyet benim, benim işte!

İslamköy'den çıkmış bir köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapandır Cumhuriyet.

İşte biz, bu cumhuriyeti, Ulu Önder Büyük Atatürk'e borçluyuz."

* * *

Bu yazıya başlamadan önce asıl adı Süleyman Sami Gündoğdu Demirel olan bu büyük siyaset adamını, daha iyi nasıl anlatabilirim diye düşünmüş; her biri tarih sayfalarında yerini alan onun orantısız zekâ ürünü yanıtlarının dökümünü yapmıştım.

Rahmetliyi, insanları kah güldüren, kah düşündüren o yanıtlarıyla anmak istedim.

İşte orantısız zekâ ürünü o yanıtları.

* Benzin vardı şeker vardı da; şerbet yapıp biz mi içtik?

* Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim.

* Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir.

Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.

* Herkes benim gibi 'dün dündür bugün bugündür' deyip işin içinden çıkamaz! (Cumhurbaşkanlığının son basın toplantısında)

* İtiraf etmeliyim ki; Kayserililer benden daha da uyanık.

(Bir Kayseri mitingi sonrası)

* Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.

* Yollar yürümekle aşınmaz.

(Demirel bu sözü, 8 Kasım 1968’de AP Ankara İl Kongresinde sokaklara dökülen halk için söylemiştir. Daha sonra da “kimse beni yanlış çıkarmak için, bakalım yollar yürümekle eskir mi diyerek daha fazla yürümemiştir" diye geliştirmiştir.)

* Yağmur yağarken ben ıslanmam diyemezsin.

* Fiyatlar günden güne artıyorsa memlekette pahalılık var demektir.

* Bize plan değil, pilav lazım.(CHP'nin planlı kalkınma önerisine verdiği cevabı)

* Neresini sıkacaktım kardeşim?(Bir gazetecinin, "Neden İngiliz Dış İlişkiler Bakanı’nın elini sıktınız?" sorusu üzerine.)

* Genel evleri kapatalım da vatandaş bizi mi sevsin! (Bir gazetecinin, “genel evleri neden kapatmıyorsunuz?” çıkışı üzerine)

* Hiç silah satan barış ister mi; ilaç satan sağlık ister mi; din satan ilim ister mi; hırsız olan hukuk ister mi?

… …

Evet, bu dünyadan laik ve demokrat bir Süleyman Demirel geçti; “bir geçti, pir geçti.”

Işıklar için uyusun…