(4 Haziran 1950 – 22 Nisan 2021)

En büyük korkumdu, bu yazıyı yazmak durumunda kalmak…

Korktuğum başıma geldi…

Kaderimde, sınıf arkadaşım, sıra arkadaşım, can dostum ve sırdaşım Selahattin Kardeşimin ölüm haberini yazmak da varmış.

İnanamıyorum…

Hâlâ inanamıyorum.

Öyle hayat, öylesine enerji doluydu ki; ölümün ona yanaşması mümkün değildi.

Ama yanaştı.

Ölüm, hayat dolu o güzel insana da yanaştı.

Ve aldı onu bizden.

Hâlâ inanamıyorum.

* * *

18 Temmuz 2021 tarihinde, İzmir’in Torbalı ilçesinde, otomobilinin bir kamyon ile çarpışması sonucu yaralanmış, Torbalı Devlet Hastanesi’nde , tedavi altına alınmıştı.

O haldeyken bile, neşesinden bir şey kaybetmemişti.

“Selahattince” şakalaşıyordu, dostlarıyla.

Daha sonra aort damarında büyüme saptanınca, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Kazayla ilgili olarak ortaya çıkan çeşitli kalp rahatsızlıkları için kardiyoloji servisinde tedavisine başlandı.

Bu tedavi sürecini de “Selahattince” anlatmıştı, kendisine ulaşanlara.

* * *

Her şey normal gibiydi sanki.

Biz beklemiyorduk.

Ama o bekliyormuş.

O biliyormuş.

Biliyormuş ki; ameliyat öncesi beni aradı; “Hakkını helal et, ağır bir ameliyat geçireceğim…” dedi.

Şaşırmış, canım sıkılmış, moralim bozulmuştu.

“Ne biçim laf lan o! Ne demek ‘hakkını et’? ‘Selahattin gibi girecek, Selahattin gibi çıkacaksın, o ameliyattan…” dedim.

Ses vermedi.

Alıştığım, “Selahattince tepki” gelmeyince; ağlamaya başladım Anlamıştım.

İyi değildi.

“Ağlama” dedi, kapattı telefonu.

Bu kez ben aradım onu ama açmadı.

Ortak arkadaşlarımızı aradım tek tek.

Onları da aramış, onlarla da helalleşip, vedalaşmıştı.

Görüşüp, konuştuğum arkadaşlarım; “Gidelim… Orada, yanında olalım” diyorlardı.

Diyorlardı da; bu ortamda nasıl gidilecek, nasıl yanında olunacaktı?

Onu bilemiyorduk.

Perşembe günü haber geldi.

Ortak arkadaşlarımızla birbirimizi telefonla arıyor ama yoğun duygusallıktan iki kelam edemiyorduk.

Yakıştıramadığımız ölüm, yapışmıştı O’na.

Kabullenemiyorduk bu durumu.

Gözyaşlarımız isyan ediyordu.

* * *

Bugün hem onu anmak, hem onu anlatmak istiyorum size.

Anlatmak istiyorum da; nasıl anlatacağımı, söze nerden başlayacağımı bilemiyorum.

Daha önce de yazmıştım.

Selahattin Duman gibi bir kişiliği anlatmak, hiç de kolay değil.

Hani “anlatılmaz, yaşanır” diye bir nitelememiz vardır ya; aynen öyle bir şeydir işte Selahattin…

Çok güçlü bir belleğe, çok kıvrak bir zekâya sahip olmasına ve elinde her türlü imkân olmasına karşın; büyük hırsları olmadığı için sade bir yaşam sürdürmeyi yeğleyen çizgi ötesi bir insandı…

* * *

Doktor olan babasının mesleği nedeniyle; arkadaş ve öğretmenlerimiz çevresinde “Doktor” lakabıyla anılır, bilinir, kendisine öyle hitap edilir, öyle seslenilirdi.

Halkının sözcüklerini ve deyimlerini; güçlü kalemiyle, yerli yerinde ustaca kullanan; halkın yazarı olmaya özen gösteren bir yazardı.

Yaşamı hep alaya alan; yaşama hep “Selahattin’in Penceresi’nden” bakan, çevresine neşe ve enerji saçan bir kişilikti.

Yazar ve gazeteci camiasında saygın bir yeri olduğu kadar; becerilerini, Yeşilçam Dünyasına da taşımış; on altı filmde rol almış bir yetenekti.

Tüm şöhretine ve onca yoğun işine karşın, çocukluk / gençlik arkadaşlarıyla bağlarını koparmayan, arkadaşlarını arayıp, sorma alışkanlığı bırakmayan dost canlısıydı.

Afyon Lisesiler olarak, çeyrek asırdır, kesintisiz her yıl yaptığımız geleneksel toplantılarımızın saygın ve bilge kişisi, aynı zamanda da grubumuzun neşe kaynağı idi.

… …

Gelenektir, yetişkinlerin bu tür okul toplantılarında, öğrencilik yıllarında yaşanmış, anlatılmaya değer anılar dillendirilir.

Bu toplantılarımızda, bizler de okul dönemimizde yaşanmış pek çok yaşanmışlıkları dillendiririz.

Aynı ortak yaşanmışlıkları bir biz anlatırdık; bir de çıkar Selahattin anlatırdı.

Anlatılan, dillendirilen olay aynı olmasına karşın; aynı olay, onun ağzından çok daha leziz, çok daha naif, çok daha esprili dökülürdü.

Baştan aşağı yetenekti.

Buna benzer, paylaşmaya değer, daha nice özellikleri ve güzellikleri bünyesinde barındıran bir insandı O…

Dahası ve de benim açımdan en önemlisi; O, benim kardeşim, okul arkadaşım, sınıf arkadaşım, sıra arkadaşım can dostum, sırdaşımdı…

… ….

Yıllardır ulusal gazetelerde yazarlık ve yöneticilik yaptı.

Kalemini hiç satmadı…

Düzene uyup yozlaşan, gazetecilik sektörünün içinde bulunduğu bilinmezliklerden duyduğu rahatsızlık nedeniyle; kendi kendini emekliye ayırıp, Bodrum’da inzivaya çekilmişti.

Ve…

Ve işte gözyaşları içinde, bana bu yazıyı yazdıran olay geldi başına.

Yıldızlar yoldaşın olsun Canım Kardeşim; ışıklar içinde uyu…

Seni çok özleyeceğiz.


İsmail Haboğlu, can arkadaşı Selahattin Duman’la…