“Bu bir filanca filmidir” derler ya, biz de bu ifadeden yola çıkarak “Bu bir Meral Okay Yazısı Değildir” diyerek girdik söze…

Meral Okay’ın 53 yıllık yaşamına sığdırdığı onca metin (senaryo, şarkı sözü) ve oyunculuğu hakkında söz söylemek bize düşmez.

Ancak, Ertuğrul Özkök’ün 11 Nisan 2012 tarihli “Bir Ölümün Reytingi” başlıklı yazısı bir Türkiye gerçeğine bir kez daha değinmemize sebep olmuştur.

Yazıyı okumayanlar için özetleyelim.

Hürriyet gazetesinin internet sitesindeki Meral Okay istatistikleri ile başlıyor yazı. 1.143.573 kişi Meral Okay’ın hayatını kaybetmesi üzerine yapılan haberi okumuş, 1.190.724 kişi de fotoğraflarına bakmış. 373 kişi ise sanal taziye defterine yazmış.

Meral Okay haberlerinden sonra en çok okunan haber 380 bin düzeyinde kalmış.

Aynı günün gündemini ise şöyle sıralamaktadır Ertuğrul Özkök…

“Suriye ordusu, Türkiye sınırına kaçanlara ateş açmıştı.

İki ülke arasındaki gerginlik, sıcak savaşa doğru gidiyordu.

Deniz feneri davası iddianamesi yayınlanmıştı ve bu toplumun bir bölümünde derin bir düş kırıklığı yaratmıştı.

Başbakan, Çin gibi bir dünya devine resmi ziyaret yapıyordu.

Play Off kuraları çekilmişti ve büyük bir tartışma vardı.

Yani ne savaş, ne siyaset ne de futbol; Türkiye, güldüğünde gözleri görünmeyen bir kadının ölümünü konuşuyordu.

Neden?” diye sorduktan sonra kendi gerekçelerini şöyle saymaktadır.

“Çok basit…

Çünkü insan yanımız hâlâ kuvvetli.

Çünkü Ankara’da bir subay kızı olarak doğup o aile eğitimini alıp, “Adı bende saklı”yı yazan, “Asmalı Konak”ı, “Muhteşem Yüzyıl”ı yazan başarı hikâyelerine ihtiyacımız var.

Çünkü bize güzellik diye anlatılan şeyin, bambaşka boyutlarını anlatan kahramana ihtiyacımız olduğu için.

Çünkü bize bıraktığı fotoğraflarının yüzde 80’inde gülen kadın olduğu, kavgalardan, sıkılmış yumruklardan, gerilmiş hançerelerden bitap düşmüş ruhumuza ferahlık verdiği için.”

Bu bakış açısı, 1980’den beri dümen kırarak medyayı küresel çetelerin, yani emperyalizmin narkoz makinesine dönüştüren muhteremlerin eseridir. Kansere genç yaşta yenik düşen bir sanatçının ölümü de reyting ile ölçülecek kadar insani değerler markalaştırılmıştır. Meral Okay’ın ölümü bile sistemin halkın dikkatine toplumsal gerçeklerden uzak tutmada kullanılmaktadır.

Toplum, gerçekle sanalı, bireysel acıları paylaşmakla toplumsal sorunların tartımındaki dirhem farkını ayıramayacak noktaya getirilmiştir. 20. yüzyılın başında İstanbul’daki mütareke matbuatının başaramadığını televizyon ve internet destekli Y-Mütareke medyası başarmıştır.

Nasıl mı?

Televizyon dizisinde ölen karakter için Türkiye’nin her köşesinde sala verdiren, gıyabi cenaze namazı kılan bir toplumsal algı, izlediği çizgi film kahramanı gibi “Seni seçtim Pikaçu” diyerek balkondan atlayan çocuklar…

Ne diyordu Ertuğrul Özkök, “Suriye ordusu, Türkiye sınırına kaçanlara ateş açmıştı. İki ülke arasındaki gerginlik, sıcak savaşa doğru gidiyordu.”

Yılların gazetecisi Özkök, bu yazdığı cümlelerin gerçeği yansıtmadığını anlamayacak kadar algısı bozuk biri midir?

Asla…

Bunun, Suriye’nin çökertilmesi için emperyalizmin tezgâhı olduğunu, birilerinin de taşeron olarak kullanıldığını en iyi görecek deneyime sahiptir.

Bu konuyu araştıran Sabahattin Önkibar şu bilgiyi vermektedir.

“Suriyeli sığınmacıların bulunduğu sınırdaki kamplardan Suriye’nin içine, bize göre terörist AKP’lilere göre özgürlük savaşçısı olan tam teçhizatlı bir gurup sızdırılmaya çalışılmış ve Suriye güvenlik güçleri de ellerinde silah ve bombalarla o gurubun ülkelerine girmesine izin vermemiş ve çıkan çatışmada her iki taraftan çok sayıda ölüler söz konusu imiş!” (http://www.ilk-kursun.com/haber/101161)

Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı askeri müdahalenin ayağına kurşun sıkmak olduğunu toplumdan saklamak için fevkalade tahsil gerekir! Bu başarıya birileri kadeh kaldırmaktadır mutlaka…

Meral Okay’ın ölüm haberi, peşinden gelen haberin okunma sayısını üçle katlıyor ise Ertuğrul Özkök ve yandaşları ne kadar övünse azdır.

Türkiye, %99’u Müslüman bir ülke, emperyalizmin çıkarları için evlatlarını Müslüman bir komşu ülkeye, haçlı ordusu adına gönderip tabutla dönme tehlikesi kapıyı çalarken salt Meral Okay’ın ölümüne ağlıyorsa toplumun algı eşiği kaymış demektir.

Aynı yorumu Deniz Feneri davası için de yapmamız mümkündür.

Toplumun belli bir kesimi bugün dayatılan anayasa ile bölüneceğini algılayamıyor ise hayatın gerçeklerini milletten saklayan, ona “daldaki kuşa bak” diyenlerin payı, tarihin sayfalarında rekora koşmaktadır.

Bu gerçekleri hepimizden iyi bilen Sayın Özkök, “Ben de biliyorum ama yazdırmıyorlar… Görmediniz mi kaç arkadaşı işten attık…” diyebilir.

Bir de şu seçenek var… Çekilirsiniz âlâ-yı vâlâ ile muharrirlikten… Anılarınızı yazsanız mesela… Kim bilir ne saklı fotoğraf vardır sandığınızda…

Üstü örtülen bu gerçekleri bugün anlamayanların bir gün ufku açılır, bastıkları toprak kayıp gitmektedir çünkü. Ama bu gerçekleri bilerek, toplumun dikkatini bireysel hayatların acılarına odaklayarak onu avutanları, o sanallıktan uyananlar hiç affetmeyecektir.

Karanlığın en yoğun olduğu an, ışığa en yakın zamandır.