Kendilerinin o makamları borçlu oldukları Atatürk’e, laik Türkiye Cumhuriyetine bu ne nefrettir, bu ne kindir ki Cumhuriyetin tüm kurumlarını bozdukları, değiştirdikleri, kontrollerine aldıkları yetmedi, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) sözcüğünü tüm kurumların tabelalarından kaldırmaya çalışıyorlar. (Aşırı tepki görünce kararlarından şimdilik döndülerse de).

Atatürk ismini anmadıkları gibi tüm kurumlardan ve yasalardan, yönetmeliklerden, kaldırmaya başladılar. Son örnek, Uşak’ta Atatürk Spor Salonunun adı, Uşak Spor Salonu oldu.

Türk sözcüğü ise Anayasa dahil her bulunduğu yerden silinmeye çalışılıyor. Öyle görünüyor ki, bu kadar kabulleniş karşısında, bir seneye kalmaz, kullanmak yasaklanabilir. Bir sene önce “T.C.” yazısını kaldırmaya kalkacaklarına inanabilir miydik?

Atatürk’ün kendi döneminde el atmadığı, çağdaşlaştırmaya çalışmadığı kurum yoktu. Şimdi de iktidarın hemen hemen bozmak için el atmadığı kurum kalmadı. Bozmak marifetse, iyi iş başardılar doğrusu.

Terör konusunda cani Öcalan’la müzakereler sonucu, ellerini kollarını sallayarak yurt dışına çıkmaları kararlaştırılan teröristler, silahlı mı çıksalar, silahsız mı çıksalar, silahları nereye gömseler tartışmaları sürerken, bir de bu sözde barış sürecine halkı hazırlamak, çözüme yardımcı olmak için, iktidarca seçilen 63 akil insanımız ve bunlardan oluşturulan, başkanlarını bile iktidarın seçtiği 7 adet komisyonumuz oldu. Ne yapacaklarını kendileri de bilmiyorlar herhalde, her ne kadar gidip halkı dinleyeceğiz, onların görüşlerini alacağız deseler de.

Zira bu konuda nasıl bir çözüm düşünüldüğünü, karşılıklı neler vaat edildiğini Başbakandan başka kimse bilmiyor anlaşıldığı kadarı ile.

Ne durumlara düştük. İktidar mensupları teröristleri nasıl güvenlikli olarak yurt dışına çıkarabiliriz diye çözümler ararlarken, yıllarca canlarını ortaya koyarak terörle mücadele etmiş tutuklu yurtsever komutanların daha nasıl burnundan getirebiliriz, en ağız cezaları verebiliriz arayışındalar. Vicdan denen sözcük onların sözlüğünden çıkmış anlaşılan. İçimiz acıyor gerçekten.

Diğer taraftan 2012’de kabul edilen 4+4+4 sistemi ile eğitimde ne çarpıklıklar yaşanacağının, ne cahiller ordusu yetişeceğinin, dindar ve kindar nesilden önce, akıl ve bilime dayalı bir eğitimle sağlıklı nesiller yetiştirilmesi gerektiğinin çok da önemi yok onlar için artık.

Nasılsa, bir ay önceki medya haberlerinden birinden öğrendiğimiz kadarı ile, İsviçre büyükelçiliği basın ataşeliğine, dil bilmeden (yanına bir de tercüman katarak) atanmak mümkün olabiliyor. Yeter ki yandaş olsun.

Ülke çağ dışına çıkmaktaymış, parçalanmaktaymış, itibar kaybetmekteymiş, hiç önemli değil.

Yeter ki “T.C.”siz, Atatürk’süz, Türk’süz bir din devletine Başkan olsun Başbakanımız…