Tarihimizin en ağır krizini yaşıyoruz.

Ama hâlâ başımıza gelen felaketin büyüklüğünü, hâlâ bu felaketin nedenlerini, hâlâ bu felakete yol açanların kimler ve hangi zihniyetler olduğunu anlayıp, kavrayabilmiş değiliz.

Sözde konuşup tartışıyor, yazıp çiziyor, bağırıp çağırıyor, yürüyüp protesto ediyor ama olup bitenden pek bir şey anlamıyor; anladıklarımızı da anlatamıyoruz.

Bazı gazetelerin, bazı köşe yazarlarını okuduğum zaman; “... yahu bunlar Ay’da mı yaşıyor?!...” demekten kendimi alamıyorum...

Bu kriz; bu ülkenin her bireyi için, (anlayabilene) tarihi bir ders niteliğinde... Ve hatta aynı zamanda da, tarihi fırsat niteliğinde...

Bu ülkenin her bir bireyi, her bir kesimi; bu krizden, ders çıkarmalı...

Çünkü bu krizde; herkesin vebali, herkesin günahı, her kesimin sorumluluğu var.

ülkenin her bir bireyi; önce kendini sorgulayıp, bu günahtan kendi payına düşenini arayıp bulmalı... Hatalarını ve günahlarını önce kendi kabullenmeli...

Bu krizin birinci derecede sorumluları, elbette seçilmişlerdir.

Ama ya sonraki sorumlular?...

Onlar kimler?...

Onlar da; Türkiye’yi kesinlikle ve kesinlikle yönetmemesi gereken bu kişileri, bu koltuklara oturtan, onlara bu fırsatı veren, seçmenlerdir.

Yani?...

Yani bu krizin günahı; sadece siyasetçilerin değil; o siyasetçilerin aklına uyup, onların dediklerine kanıp, onları seçenlerin ve seçilmesine yardımcı olanlarındır.

Kriz; (devlet hazinesi soyula soyula, ekonomisi yağmalana yağmalana) soyulacak ve yağmalanacak başka bir şey kalmadığı için, ortaya çıkmıştır.

Soygun ve talanı; seçen, seçilen ve atanmış üçlüsü; hep birlikte, el ele yapmışlardır.

Seçen muhteremler(!) onlara ışık tutmuş, seçilen ve seçilenlerin atadıkları atanmış muhteremler de(!); bu soygunu, gerçekleştirmiştir..

Hasılat bölüşülürken de; aslan payını, siyasetçiler ve onlara ışık tutanların içerisinde, “en iyi ışık tutan” mertebesine erişenler(!) almışlardır.

İşin, özü budur.

Yani bu soyguna ve bu talana; bilerek veya bilmeyerek herkes ama herkes alet olmuştur.

T.C.Ziraat Bankası ve T.Halk Bankası’nı bu zihniyet açmaza sokmuştur.

Bunlar; bu krizin, herkes tarafından bilinenleridir.

Ya bilinmeyenler... Ya görülmeyenler ya da görmezden gelinenler... İtiraf edilemeyenler... İtiraf etmekten korkulanlar...

??!!...

En acısı da bunlar işte...

Aslında yaşadığımız tüm krizlerin miladı, 10 Kasım 1938’dir. Yani Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı tarihtir.

Köylü yurttaşı istediği gibi kullanabilmek için, Köy Enstitülerini kapatarak, köylünün bilinçli olarak cahil kalmasına neden olan malum zihniyet ve onun yandaşları, ona oy verenler ve bu zihniyeti yıllarca iktidarda tutanlar; bu soygunlara ve bu talana alet olmuşlardır.

21. Yüzyılda; Türkçeyi öğrenemediği için, hâlâ Kürtçe konuşan yurttaşımız varsa, bu yurttaşlarımızla hâlâ tercüman aracılığıyla konuşuyorsak ve bu yurttaşlarımız hâlâ okuma yazma bilmiyorsa; bunların müsebbibi, bölgenin toprak ağalarına yalakalık yapmak için Köy Enstitülerini kapatanlardır.

Unutulmamalıdır ki bu aptal hareketin Ülkemize maliyeti, (bu uğurda ölen canlarımız ayrık) 400 - 450 Milyar Dolardır.

“Türkün Kendi Diliyle Kulluk Yapma Hakkı” nı (bilinçli olarak) elinden alıp, O’nu “Arapça İbadete” zorlayarak, Yüce Dinimiz İslamiyet’i anlaşılmaz kılan; diğer ülkeler uzayda cirit atarken; 21. Yüzyılda insanlarımızı hâlâ gerici eylemlerle, tarikatlarla, türbanla, sarıkla, cübbeyle uğraştırarak, esas ilgilenilmesi ve üretim yapılması gereken alanlardan uzak tutmaya çalışanlardır.

Bu ülkenin, bu coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşayan insanların; yadsınamaz gerçekleri var...

Bu gerçekler; görmezden, bilmezden gelinemez...

Bu gerçekler; hamasi nutuklarla geçiştirilip, alalanamaz... (kamufle edilemez)

Ama maalesef; oy uğruna, koltuk hırsı uğruna bu gerçekler, görmezden bilmezden gelinmiştir.

Çözüm?

Çözüm, yeniden yapılanmadadır...

Çözüm, kalkınma hamlesini; “Türk Ulusunu ve bu coğrafyayı, bu coğrafya üzerindeki halkları, bu coğrafya üzerinde emelleri olanları” çok iyi tanımış ve analiz etmiş olan Ulu Önder Büyük Atatürk’ün; bu bilgiler ışığında hazırladığı (ancak ölümünden sonra haleflerince bozulup, ters yüz edilen) projesinin, yeniden yürürlüğe konmasındadır...

Çözüm, takım tutar gibi, parti tutma zihniyetini terk etmektedir...

Çözüm, eğitimdedir...

Çözüm, şu an mecliste bulunan tüm erkek ve dişi dinozorlardan ve dinozor yavrularından bir an önce kurtulmaktadır...

Kısacası çözüm, önce zihinde ve zihniyettedir...