Boğaziçi Üniversitesi’ne Kayyım Rektör Melih Bulu atanalı beri sular bir türlü durulmuyor. Öğrenciler, öğretim üyeleri, akademisyenler, üniversite tam kadro, kayyım rektöre direniyorlar.

Son derece uygar, barışçıl ve demokratik bir hak arama yöntemi. Şiddet yok, darp yok, pankartları var, sloganları var, tam kadro rektörlük binasına sırtlarını dönüyorlar cübbeleri ile, kayyım rektör istemiyorlar. Kayyım rektör yardımcı bulamıyor. Kimse görev almıyor. Konu ülke gündeminin birinci sırasına oturdu. Tek istekleri var.

“Demokratik yoldan seçilmiş rektör.”

Boğaziçi Üniversitesi ülkenin en seçkin öğrencilerinin girebildiği kurum. İstiyorlar ki üniversite bu saygınlığını korusun, bilime ve insanlığa hizmet verebilsin. Siyasi partiler bilim yuvasından elini çeksin. “Bilimde, sanatta, edebiyatta, uygarlıkta, dünyanın ileri ülkeleri ile yarış yapalım” istiyorlar.

Görüyoruz ki öğrencilere çeşitli tuzaklar kuruluyor. En tehlikelisi de din eksenli olanı. Aslında biz böylesi filmleri, senaryoları çok izledik. Kabataş yalanı ile, Çorum’da, Sivas’ta, Kahramanmaraş’ta.

Ülkenin biricik evlatları, göz bebekleri, topyekün terörist ilan ediliyor. Masum gençler genç yaşta fişleniyor, damgalanıyor. Yarınlarımıza tuzak kuruluyor.

Üzücü ve düşündürücü, en üst düzeyden “Kan, başı ezilmeli, terörist, manevi duyguları hafife alma” gibi aslı astarı olmayan sözcükler dolaşıyor.

Muhalefet düşünülmesi gereken ironiler yapıyor. Sayın Ali Babacan “İktidar haftalık düşman ilan ediyor, bu haftanın düşmanı Boğaziçi öğrencileri” diyor.

İktidarın daha önce işçileri, köylüleri, muhalefeti teröristlikle suçlamasından yola çıkarak Sayın Meral Akşener öğrencilere “hoş geldiniz terör kulübüne” demek zorunda kalıyor.

Ülkenin yakıcı sorunları var. İktidar bu sorunların hiç birine çözüm üretemiyor. Çökmüş ekonomi, işsizlik, pahalılık, intiharlar, iflaslar, zamlar hiçbirinin toplum lehine tek adam yönetimi ile çözümü yok.

O halde varsa yoksa, gündem değiştirme ve hayali düşmanlar üretme. Üniversite kendi rektörünü seçse ne olur? Ne kaybeder? Hiçbişey, aksine kazanır. İktidarın öğrencileri ve üniversite ile inatlaşması ülkeye ne kazandırır? Bunu düşünen yok. “dediğim dedik, öttürdüğğüm düdük” anlayışı ile nereye varılacak.

Ceviz ağacına armut aşılayamazsınız. Bırakalım üniversite rektörünü kendi içinden seçsin, gençlerimiz, geleceğimiz yarınlarımız kazansın. Suyu bulandırmanın kimseye yararı yok. Unutulmasın ki bulanan suyu da durultmak, sorunları çözmek iktidarın görevidir.

Gençlerimizi biricik göz bebeklerimizi, nezarethanelere değil laboratuvarlara, bilim yuvalarına kapatalım. Bilim merkezlerinin kapılarına kara kelepçe vurmayalım. Aksine bilimin kapılarını sonuna kadar uygarlığa açalım, ülke kazansın, insanlık kazansın.