Parmak kaldırdık. öğretmenimiz ilk sözü bana verdi:
“Öğretmenim,” dedim. “Yaşar önce Rüstem Amca’dan özür dileyerek, bir daha hiçbir fidanı kesmeyeceğine dair söz vermeli. Ayrıca, kestiği bir fidana karşılık da en az iki fidan dikmeli bahçesine.
Arkadaşlarım da uygun buldular önerimi. Öğretmenim de onayladı.
Yaşarın yüzü ışımıştı.
“Tamam öğretmenim,” dedi. ”Rüstem Amca’nın elini öper, özür diler; bahçesine de beş fidan dikerim. Sizlere de bir daha böyle bir yanlış yapmayacağıma dair de söz veririm. Çok pişmanım öğretmenim.”
“Biz de bağışlayalım mı Yaşar’ı çocuklar?” diye sordu öğretmenimiz.
Tüm sınıfça yanıtladık:
“Bağışlayalım öğretmenim.”
Yaşar kalkıp öğretmenimizin elini öptü. O da onun saçlarını okşadı.
“Bir daha yanlış yapmaman koşuluyla bağışlıyoruz seni,” dedi.
Ardından söz yine fidanlardan ağaçlara, ağaçlardan ormanlarımıza kayıverdi.
Sırayla söz alıp, ormanların yararları üzerine konuştuk. Ardından ormanların yok edilmesi sonucu doğada oluşabilecek olumsuzluklar üzerinde durduk. Özet olarak: “Ülkemizin boş alanları ağaçlandırılır; var olan orman varlıklarımız korunursa, ülkemizin yemyeşil bir cennete dönüşür,” dedik.
Öğretmenimizin gözlerinin içi gülüyordu. Beğenmişti bu konudaki duyarlılığımızı.
“Aferin çocuklar!” dedi. “Çok iyi özümsemişsiniz bu konuyu. Önemli olan, söylediklerinizin sözde kalmaması, yaşama geçirilmesidir. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, çevremizdeki fidanlamaya okul bahçesinden başlayacağız. Sonra da olanaklarımız ölçüsünde çevreye açılacağız. Kendi bahçelerimizde de sürdüreceğiz bu imeceyi.”
Yaşar utangaç bir biçimde parmak kaldırdı.
“Söyle,” dedi öğretmenimiz.
“Öğretmenim, bu yıl en çok fidanı ben dikecek, hem de onlara çok iyi bakacağım.”
Gülümsedi öğretmenimiz.
“Hadi bakalım, göreceğiz” dedi.
Ardından saatine bakan öğretmenimiz:
“Dinlence saatiniz gelmiş, çıkabilirsiniz çocuklar,” dedi. Zaman ne de çabuk geçiyordu.
* * *
O bahar döneminde, öğretmenimizin öncülüğünde yoğun bir fidanlama yarışına giriştik. “Okul Uygulama Bahçesi”ni her türden fidanlarla donattık. Kıyılarına da çepeçevre kavak ve iğde fidanları diktik. Öğretmenimizin kentten getirdiği çam, akasya fidanları da ayrı bir güzellik kattı okul bahçemize. Artan fidanları da köylüye dağıttı. Fidanlama konusunda oldukça uzman olan Rüstem Amca da yanımızdaydı. Hiç esirgemedi emeğini. Köylüye de yardımcı oldu öğretmenimizle birlikte.
Yaşar’ın çabası da görülecek şeydi. Babasının kentten getirdiği fidanlardan beş tanesini Rüstem Amca’ya götürmüş; ama o almamıştı.
“Fidanları sev, koru; bu bizim için yeter,” demişti. Yaşar’ı da bağışlamıştı böylece.
Herkes birbiriyle yarıştı o bahar döneminde. Bahçeler her türden meyve fidanlarıyla donandı. Herkes memnun, herkes mutluydu yapılanlardan.
Yaz tatilini köyde geçiren öğretmenimiz:
“Fidan dikmekle iş bitmiyor. Bir çocuğu yetiştirmekte gösterilen sevgiyi, özeni ve bakımı fidanlar için de göstermeliyiz,” diyor.
Bizler de bu uyarı doğrultusunda denilenleri eksiksiz uygulamaya çalışıyoruz.
Fidanlar büyüyor, ne güzel!.. Sayıları yıldan yıla artacak. Binleri, on binleri bulacak. Bizlerle birlikte gelişip büyüyecek. Biliyoruz ki, köyümüz ve çevresi birkaç yıl sonra yemyeşil bir ormana dönüşecek.