Bizim ülkede çokça trajikomik olayla karşılaşmak mümkün. Hemen her gün yazılı ve görsel medyada ve çevremizde öyle olaylarla karşılaşırız ki, gözlerimize inanamayız. Ağlasak mı gülsek mi? Diye hayıflanırız. Canım bu kadarına da pes doğrusu deriz. Sonra kendi kendimize “Eh işte tam bize göre” der işin içinden çıkarız.

Örneğin, aklıma şu an takılan bir ikisini sizlerle paylaşayım. Dünyalar tatlısı minik yavrucuk, sabahleyin annesinin yanaklarını öper. Neşe içinde ana okuluna gider. Anne baba çocuğunu emin ellere bıraktığını zannederek eve döner. Ama ne yazıktır ki, bir müddet sonra kara haber gelir: Çocuğunuz düşen lavabo taşı altında kalarak hayatını kaybetti. Feryat, feryat, feryat…Ertesi gün başka trajikomik bir olay. İki tane polis memuru metro istasyonu girişinden aşağıya uçar. Yine ağlayan feryat eden eşler, ana babalar ve çocuklar. Hani şu an aklıma ilk anda gelen bunlar. Akşam televizyon haberlerini izleseydim, sıcağı sıcağına böyle trajikomik, kim bilir, kaç olay nakledebilirdim. O kadar çok ki, koskoca Devlet Bakanı Adnan Kahveci bir ihmal sonucu hayatını kaybetmedi mi? Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı yola sorumsuzca atılan mıcır yüzünden canından olmadı mı? Ama olsun. Ziyanı yok. Kader, alınyazısı deyip savuştururuz. O değerleri yetiştirmek kolay. Ziyanı yok. Alım yazıları öyleymiş.

Her ne hikmetse bu ülkede suçlu olan kimse de yoktur. Bunca insanın canına sebep olan durumlarda suçlu bulamazsınız. Canım koskoca insanlar biraz dikkatli olsalardı. Hele o minik yavru. Yaramazlık yapıp lavaboya fazla asılmasaydı. Canım polis memurları önlerindeki koca metro girişini görselerdi. İyi de birilerinin yaptığı aymazlık, kusur veya ihmal neden sorgulanmaz? İşte “tam bize göre” lik bir durum.

Bir de kendimden anlatayım. 8-10 gün önce memleketime gidiyordum. Duble yol yapımı. Her adımda yol inşaatı. Sağlam zeminde seyrederken birden yeni serilmiş şeride zorunlu giriş yaptım. Direksiyon hakimiyeti elimden çıktı. Zar zor yavaşlayıp yolumuza devam ettik. Ama bir yere uçmamıza ramak kalmıştı. Neden sürücüye uyarı levhası konulmaz? Bunun hesabını kimden soralım? Sormaya kalksanız da yukarıda da söylediğim gibi suçlu yoktur. Hesap soracağım derken bir de fırça yersiniz.

Velhasıl saymakla bitmez. Hani dedik ya, bize göre işler bunlar. Bu satırları yazarken birden öğretmen olarak çalıştığım Almaya gözümün önüne geldi. 80’li yıllarda çalıştığım okuldan bir Alman çocuğu otobüs durağında, okul otobüsünün altında kalarak hayatını kaybetti. Zavallı yavrucuk solundan gelecek otobüs geliyor mu? diye merak edip otobüsün geleceği cepte bir iki adım öne çıkmış. Solundan cebe dalış yapan otobüs çocuğu altına almış. Bundan sonrası çok ilginç. Ne oldu? Kimse anneye babaya çocuğunuz uslu dursaydı da öne çıkmasaydı. Ne yapalım demedi. Yerel televizyonlar ve gazeteler olaya el koydu. Durağı yapan kuruma ve belediyeye dendi ki, arkadaş sen bu durağı nizami yapmamışsın. O yaş çocuğu hareketlidir. Meraklıdır. Öne çıkıp otobüse bakması son derece doğal. Sen bu durağı öyle yapmalıydın ki, çocuk kaldırımdan sağını ve solunu rahatlıkla görebilmeliydi. Sonunda kurumlar suçu üstlendiler ve anne babaya yüklü tazminatlar ödediler. Ertesi gün o durak yıkıldı, dağıtıldı. Yerine yenisi yapıldı ki, soldan veya sağdan baktığınızda otobüsün geldiğini gittiğini rahatlıkla görebiliyordunuz. Sanırım uygarlık veya medeniyet bu olsa gerek. Yoksa mersedese binmek, Nestkahve içmek uygarlığın ölçüsü olmasa gerektir.

Gelelim esas meseleye. Bizim başta demokrasimiz bize göre. Herkes demokrasiyi ağzından eksik etmez. Ama kendi hesabına geldiği zaman demokrasiden bahseder. Hesabına gelmediği yerde demokrasiyi ağzına almaz. Devleti yönetenler haktan hukuktan, özgürlüklerden bahsederler. Ülkeyi Batı standartlarında bir demokrasiye kavuşturmak ana hedefleridir. Ama uygulama bunun tersidir. Üniversite gençliği masum ve haklı bazı taleplerini dile getirmek mi istiyor. Salarsınız üstüne polisi. Basarsınız copu. Sonra Meclis kürsüsünden “o öğrencileri polis yere yatırmadı. Onlar dikkat çekmek için, infial yaratmak için kendilerini yerlere attılar dersiniz” olur biter. Nasıl bizim demokrasi? Tam bize göre değil mi?

Bize göre demokrasi olduğu sürece de, her şeyin bize göre olması normal değil mi?