Dün, sanal ortamda gözde olmuş, “Biz kadınları hiç sevmedik ki…” adlı yazıyı köşeme taşıdım. Aynı zamanda da diğer yazılarım gibi, bu yazıyı da facebook sayfamda paylaştım. Pek çok kişinin beğenisini aldı.
Güzel bir yazıydı.
Doğru noktalara değinilmiş, doğru saptamalar yapılmıştı.
Göndermeleri yerinde, akıllıca ve ustacaydı.
İstatistikleri sağlıklıydı.
Ancak özünde, tipik bir genelleme yazısıydı.
Doğal olarak, her bireyimize, her erkeğimize yapıştırmak ya da yakıştırmak haksızlık olurdu.
* * *
Biz sevmiştik aslında kadınlarımızı…
Sevmiş, saymış, korumuş ve gözetmiştik.
Sevmiştik, saymış, korumuş, gözetmiştik gözetmesine de istatistikler hiç böyle söylemiyordu. Özellikle son 13 yılda öldürülen kadın sayısı 5406’yı bulmuştu.
Nasıl gelmiştik bu günlere?.
Nerede, nasıl bir hata yapmıştık?
Niye yükseliyordu bu grafik?
Kızlarımızı, kadınlarımızı, erkeklerimizi eğitmeyi neden becerememiştik? Ya da bu eğitimin ardını neden koyuvermiştik?
Oysa yarım asır öncesine kadar her şey ne kadar da yolunda gidiyor ya da gidiyor gibi görünüyordu.
Neden Atatürk’ün ölümüyle birlikte, her şey ters yüz olmaya başlamıştı?
Nasıl gafil avlanmış, nasıl düşmüştük bu tuzağa?
… …
Tövbe tövbe Yarabbi, nereden çıkmıştı; bu, “Çocuk, anasının diz kapağından bile tahrik olur…” ya da “Öz kızımı kucağıma aldığım zaman tahrik oluyorum…” diyen sözde din adamları?
Bu toplum, “6 yaşında bir kızla evlenilir” diyen, sözde din adamlarına, nasıl itibar edebilir hale gelmiş ya da getirilmişti?
Dinci çevrelerin bir bölümü, neden aklını kadınla bozmuştu?
Nasıl bir sapma, nasıl bir saptırılma, nasıl bir yobazlık, nasıl geri gidişti bu?
Hadi malum zihniyetteki erkeklerimiz neyse de; kadınlarımıza ne oluyordu?
Kadınlarımız, hemcinslerinin nasıl kurdu haline getirilmişti. Kadınlarımızın, kızlarımızın uğradığı tecavüzler karşısında, “Oh olsun! Öyle yaparsa, böyle olur… Şöyle giyinseler, böyle olmazdı…” diyebilecek kadar insanlığını yitirmiş kadın(!) türlerimiz, nasıl türemiş ya da türetilmişti?
Bir kadın, “Kadını iz bırakmadan dövmek caizdir…” diyen bir zihniyeti, nasıl olur da; onaylar, alkışlar, böyle bir zihniyeti savunabilirdi?
Antalya Anadolu Lisesi’nin kadın müdür yardımcısı Filiz G’nin, erkek öğrencilerine, “Mini etek giyen kız öğrencileri taciz edip, bir daha giyemeyecek hale getirin…” dediği, savlanıyor.
Böyle bir şey olabilir mi?
* * *
Bundan bir asır önce, insanlar sadece kendine anlatılan şeyler kadar olaylara vakıftı.
Bugün yanlı yansız, maksatlı maksatsız tüm televizyonlar, olan biten her bir şeyi evlerimize, odalarımıza kadar taşıyor. Olanı biteni kanlı canlı izliyoruz evlerimizde.
IŞİD militanları, elleri, kolları zincirli kadınları, köle pazarlarında pazarlıyor. Bu görüntüler televizyonlara yansıyor. Muta nikâhlarıyla, kadınlar, kızlar el değiştirile değiştirile kullanılıyor, insanlık onurları yerlerde sürünüyor.
Türkiye dışındaki tüm İslam ülkelerinde kadınlar, insan yerine bile konmuyor. Mirastan eşit pay alamıyor, çocuk yaşta dedesi yaşında adamlarla evlendiriliyor, seçmiyor, seçilemiyor, oy kullanamıyor, araba kullanamıyor, tanıklığı kabul olunmuyor, yalnız başına sokağa çıkamıyor, lokantaya gidemiyor…
Bütün bunları gören, bilen ve izleyen bir Türk kadını; kendisini, bu yoz ve kokuşmuş düzenden koruyan “laik cumhuriyet sistemine” nasıl karşı olabiliyor?
Tüm insanca yaşama haklarını, Atatürk sayesinde kazanan, örneğin Özlem Albayrak ve onun gibi hatun kişiler, nasıl oluyor da, “Cumhuriyet, kadın kimliğini, silmiştir…” diyebiliyor? Bu sözler, bu toplumda nasıl ve neden itibar görüyor?
Ne oluyor bize?
* * *
Biz eskiden, ayak ayaküstüne atıp, babamızın karşısında oturamazdık.
Şimdi babalar oğullar, birlikte hırsızlık yapıyor. Aynı kadına kıza, birlikte tecavüz ediyor, birlikte öldürüyor, cesedi birlikte yakıyor, birlikte yok ediyor.
Nasıl geldik bu günlere?
Biz eskiden köylerimize, mahallerimize, yaşadığımız kentlere, ülkemize, ülkemiz insanına sahip çıkardık..
Kadınlarımızı, kızlarımızı, çocuklarımızı severdik.
Adam gibi adamlardık yani.
Nasıl geldik bu günlere?
Kim ya da kimler getirdi bizi bu hale?