Her fırsatta yazdık, her fırsatta söyledik, yine söylüyoruz.

AKP iktidarı, ülkenin birliği ve dirliği üzerinde, onarımı mümkün olmayan derin yaralar açtı, açmaya da devam ediyor.

Bu yaraların onması ve onarılması, mümkün değildir artık.

Ahmet Türk’ün (ya da tüm Kürtçü ağızların) söylemiyle, “Cin, şişeden çıkmıştır artık…”

Bunun anlamı şudur; ülkenin bölünüp, parçalanmasının koşulları oluşmuş, oluşturulmuştur…

* * *

Bölücü güçlere öyle bir cesaret verilmiştir ki, adamlar artık ulusal televizyonlara çıkıp, “ha s.ktir” çekiyor, karşı duranlara…

İşte Diyarbakır Belediye Başkanı olacak muhterem. Ayan beyan özerklik istiyor (o da şimdilik)…

Ayrı bayrak, ayrı marş istiyor (o da şimdilik)…

Ayrı yerel parlamento istiyor ( o da şimdilik)…

Karşı olana, karşı durana da “ha s.iktir!” diyor.

Bu “ha s.ktir!” karşısında İktidar(!) ne yapıyor?

Susuyor… Sessiz, sakin olayları izliyor… Hatta izlemekten öte, fitili daha da ateşliyor… Kaşıyor…

* * *

Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan iken?

- CHP, Dersim’de katliam yaptı… Munzur Çayı’ndan oluk oluk kan aktı.

Böylesine hassas bir konuyu, bu üslupla dillendirmek bir devlet adamına yakışıyor mu?

Sayın Cumhurbaşkanının, baştan aşağı sorumsuzluk kokan bu söylemi, ilk değil…

Sayın cumhurbaşkanı, “Benim misyonum, bu toplumu bölüp, parçalamak…” dercesine, bu tür söylemlerini her fırsatta yineliyor.

Tarih, Sayın Cumhurbaşkanının bu tür eylem ve söylemlerini ve de bu tür eylem ve söylemlere alkış tutanları elbet yargılayacaktır.

Ben artık bu zihniyet için bir şey söylemiyorum. Allah’ın selameti, onun ve onun gibi düşünenlerin üzerine olsun…

* * *

Ancak şu biline…

Bu günlere kolay gelinmedi Efendiler… Bu ülke, öyle kolay kurulmadı…

Bu ülkenin kurucuları, açlığa, yokluğa, yoksulluğa karşın; dış düşmanların yanında, mantar gibi patlayan onlarca ayaklanmayı da bastıra bastıra bu ülkeyi inşa etti.

* * *

Uğur Mumcu derdi ki; “Hain’in dini, cinsi milliyeti olmaz. Kürt’ün de haini vardır, Türk’ün de…”

Bugün olduğu gibi o günlerde de vardı bu hainler.

Yokluk, yoksulluk, açlık bir yandan, dış ve iç düşmanlar bir yandan…

Şimdi eleştirmek, kuru sıkı sallamak kolay.

Yoksul Cumhuriyet, onlarca ayaklanmayı bastıra bastıra geldi bu günlere.

Dersim, bu ayaklanmalardan sadece bir tanesi ve zurnanın son deliği…

Diğer ayaklanmaları da sayalım mı?

Sayalım…

1924’de Nasturi İsyanı… 1925-26’da Silvan İsyan’ı… 1925- 27’de Şeyh Sait İsyanı… 1925’de Şemdinli İsyanı… 1925’de Reşkotan ve Roman İsyanı… 1926’da Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları İsyanı… 1926’da Pervari İsyanı… 1926’da Güyan İsyanı ve Çölemerik Baskını… 1926’da Holo İsyanı… 1926’da Birinci Ağrı İsyanı… 1926’da İkinci Şemdinli Baskını… 1926’da Koçuşağı İsyanı… 1927’de İkinci Ağrı İsyanı… 1927’de Biçar İsyanı… 1928’de Jilyanlı Resul Ağa İsyanı… 1930’da Zeylan İsyanı… 1930’da Tutaklı Ali Can İsyanı… 1930’da Üçüncü Ağrı İsyanı… 1930’da Oramak İsyanı…

Bitti mi?

Bitmedi…

1934’de Abdurrahman İsyanı… 1938’de Abdülküddus İsyanı… 1935’de Sason İsyanı

Hiç düşündünüz mü niye bunca isyan?

??!!...

Feodalitenin son kalıntıları olan şeyhlik, şıhlık, ağalık, aşiretçilik düzenleri yıkılmak; o yörelere okul, yol, su, sağlık hizmetleri götürülmek istendiği için…

Yani?

Yani aşiret ağalarının, şeyhlerin, şıhların, cemaatlerin nasırlarına basıldığı için…

Niye bu çatışmalar?

Devletin, devletlik gereğini, yerine getirmek istediği için.

Yazımıza yarın devam edeceğiz.