“Herkes yüzde doksan dokuz başkası” Nilüfer Açılan Yıldız’ın yeni yazdığı Hologram Yaşam adlı romandan bir tümce bu.

Bu ifadeyle çağrışım kuşları havalandı. İnsanın bireysel yaşam ve gelişimi üzerinde bir ufuk turuna çıkıyoruz sözcüklerle.

Alabalık çiftliğindeyim. Üç havuz var. Küçük, orta boy ve yetişkinler için. İnsan yaşamıyla çiftlikteki alabalıklar arasındaki benzerlik giriyor sözcüklerin kadrajına. Havuzdan havuza aktarılan alabalıklar. İnsan yaşamı da anne karnında, teşbih bu ya, bir havuzda başlamaz mı?

Anne karnındaki cenin dış dünyadaki sesleri algılar. Annesinin yaşadığı gerginlik, hüzün, sıkıntıları hisseder. Anne karnında ceninin dinlediği müziklerden de etkilendiğini belirlemiş bilim insanları.

Ve dünyaya geliş. Bir diğer deyişle anne karnındaki havuzdan teşbih bu ya, ev havuzuna geçiş. Evde yaşananlardan etkilenmeye başlayacaktır. Sevgi, sıkıntılar, gerginlik, hüzün, neşe, sevinç. Evde eğer dinleniyorsa çalınan müzikler. Evdeki eşyalar da dikkatini çekmeye başlayacaktır. Bütün bunlara karşın annesi onun tek sığındığı limandır.

Uzmanlar babalara da düşen sevgi paylaşımının altını çiziyorlar. Bebeğin baba ile de yakın, tensel temasın önem ve değeri. Kokular ne derin köktür hayatlarımızda.

Bebek evin ilgi odağıdır. Ancak zaman geçip de eve bir kardeş geldiğinde ilgi yoğunluğu artık yeni bebeğe kayacaktır. Her canlıda var olan duygulardan biri de kıskanmadır. Kıskanmanın dışı vurumu ise insandan insana değişir.

Bir eve dönüyor kamerası sözcüklerin. Evin kız çocuğunun bir erkek kardeşi olmuştur. Dedim ya ilgi odağı artık yeni doğan bebektir. Yine dediğimiz gibi kıskanmanın dışa vurumu her insanda farklıdır. Kız çocuk ilgi odağı olamayışını kendince çözemez, hep içine atar duygularını.

Çocuklarda görülmeyen bir şey yapacaktır küçük kız. Bir gece evde bulduğu bir kutu ilacı içerek intihar girişiminde bulunur. Aile durumu fark ettiğinde hastaneye götürülür, midesi yıkanır. Kız çocuğunu hastaneden çıkarmadan önce doktor aileye bir açıklamada bulunur. “Biz midesini yıkadık ancak ilaç kana karışmışsa ilerde zekâ geriliğine sebep olabilir.”

Yazıya nasıl başlamıştık? “Herkes yüzde doksan dokuz başkasıdır”

Kız için bir başka sıkıntı kapısı açılmıştır. Evdeki yaşamında her fırsatta ona “salak, geri zekâlı” gibi seslenişler başlar. İlaç içerek intihar girişiminde bulunacak kadar iç dünyasında fırtınalar kopan çocuğun bu aşağılama ifadeleri karşısındaki ruh hâlini düşünün artık. Giderek derinleşen yaralar.

İlkokul ve ortaokul sonrası girdiği sınavlarda öğretmen okulu ile hemşirelik okulunu kazanır. Bu kız ailenin ona her fırsatta söylediği gibi “geri zekâlı” olsa bu sınavları kazanabilir miydi hiç? Buna okul yıllarında ailesinden ders konusunda bir destek görmediğini de eklersek. Anne gezmeyi pek sevdiğinden küçük kardeşlerine de onun baktığını düşünürsek.

Ailenin gelir seviyesi düşük olduğundan her yaz tütün kırmaya, pamuk toplamaya götürülen bir kız çocuğudur ayrıca.

Sınav kazansa da okuma talebi, “Kız çocuğu okumaz” diye geri çevrilen genç kız bir süre sonra bir fabrikada işe gönderilir. Makineye iplik bağlamaktır işi. Yöneticiler ise onun fark ederler ve laboratuvarda çalıştırmaya başlarlar.

Bu süreçte mahalleden komşularının oğlu ile nişanlanır. O dönem ülkeden yaşanan siyasi gelişmeler (1970-1971) sonucu nişanlandığı genç yurtdışına gitmek zorunda kalır. Artık nişanlı değildir.

Evlenmek onun için evde yaşadıklarından kurtulmanın çıkış kapısıdır. Fabrikada çalışan kırmızı arabalı mühendis onun yeni yaşam umududur. Evlenirler. Artık işi de bırakmıştır. Bir süre sonra da bir başka şehre taşınırlar. Mühendis yeni bir iş bulmuştur, daha iyi şartlarda.

Evde istediği önem ve değeri göremeyen bu genç kadın yeni yaşamda da umduğunu bulamamıştır. Kısa sürede doğan iki çocuğuna bakarak kendini ev yaşamıyla avutacaktır artık. İş yaşamından uzak kadınların sosyalleşme platformu ise “gün gezmeleridir.”

Eşiyle olan iletişim sıkıntısı, doğduğu evdeki küçümsenmenin bir başka boyutta devamına cinsel yaşamındaki hayal kırıklığının da eklenmesi iç dünyasındaki yaraları giderek arttıracaktır.

Çocuğun doğduğu ev, mahalle ve kent havuzuyla birbirine bağlı bir iklimdir.

Türk toplum yapısında mahalle aileden sonraki yaşam havuzudur. Hele aileler arasındaki yakınlık, dayanışma, çocukların sokak ve bahçe oyunlarıyla sosyalleşmeleri insan yaşamında “herkes yüzde doksan dokuz başkası” ifadesinin sosyokültürel boyutudur.

Bir ev düşünün kitaplık olan, duvarlarına resimle asılan ve bunların yanında bir müzik aleti olup da çalınan söylenen olursa, o evde yetişen çocuğun kendine ve hayata bakışı ilişkisi nasıl olur? Ya da tersi.

Bir kutu hap içip intihar girişiminde bulunan küçük kızın evinde bir pikap vardır ve babası şarkılar dinlemektedir. Bu şarkıların onun ilerdeki yaşamının kılcal kökleri olması ise adeta kaçınılmazdır.

Bu kız midesi yıkandıktan sonra, doktorun ilacın kana karışma ihtimalini aileye söylemesi ve ailenin bunun kesin hüküm gibi ona karşı bir davranışa çevirerek küçümsemesi miydi onun kişiliği?

O kız doktor ve ailesindekiler miydi? Ömür boyu baskın yapılara karşı dirençsiz oluşunun magması bütün bunlar mıydı yoksa? Ya ailenin yeni doğan erkek çocuğuna ilgi gösterirken küçük kıza karşı denge kuramaması?

Nasıl başlamıştık yazıya? “Herkes yüzde doksan dokuz başkası” olmasın sakın.

Yetişkinler arasında bireysel yapıları, kişiliği yeniden kurgulamanın zorluğu anne havuzu, aile havuzunda yaşanan hayatın yetişkin havuzundaki artı ve eksileri belirlemesi değilse nedir?

Ya ülkedeki siyasal yaşam nişanlandığı gencin yurtdışına gitmesine sebep olmasa, büyük havuz, o kız nasıl bir hayat yaşardı? Ya da öğretmen okuluna gidebilse nasıl bir hayatı olurdu?

Yıllar sonra o kızı sosyal medya üzerinden bulan eski nişanlısının, amansız bir hastalığın pençesinde can verirken, yıllar önce eşi olması hayaliyle nişanlandığı kızın adını sayıklaması ise havuz problemlerinin ne denli karmaşık olduğunun delili değil midir?

O küçük kız şimdi bir yetişkin, torunları var. Aynaya baktığında gördüğü kalabalıkta kendini seçebilir mi dersiniz?

Yunus’un söylediği o dizedeki “Bende bir ben vardır benden içeru” boyutuna geçmek için kaç kişinin barikatını geçmesi gerekecek dersiniz?

Başladığımız tümceyle bitirelim yazıyı, “Herkes yüzde doksan dokuz başkası”dır.