Biraz duygudaş (empatik), biraz yansız olun Sayın Başbakan…

Siz hep başkalarını eleştiriyorsunuz; biraz da kendinizi sorgulayıp, kendi özeleştirinizi yapın lütfen…

Kendinizi de şöyle bir tartın, biçin; nesiniz, ne değilsiniz diye…

AKP’yi kurarken, “Milli görüş günlerimizin özeleştirisini yaptık, milli görüş gömleğimizi çıkardık, hatalarımızdan arındık, yeni bir sayfa açıyoruz…” demiştiniz.

Nitekim iktidara geldiğiniz ilk günlerde, “öyle gibi” bir izlenim de verdiniz! Umut saçtınız topluma.

Ya şimdi?

Şimdi öyle misiniz?

*   *   *

Belki farkındasınız, belki değilsiniz ama bir şeyler çok kötü gelişiyor…

Her alanda hızla ayrışıyor, hızla ötekileşiyoruz…

Hızla parçalanıyor, hızla bölünüyoruz…

Bu gidişat, iyi bir gidişat değil Sayın Başbakan…

Elbet bunun pek çok nedeni var ama en önemli nedenlerden biri Siz’siniz…

Sizin uzlaşmaz tavırlarınız, dediğim dedik söylemleriniz, “her şeyi ben bilirim”ci üslubunuz, alçak dağları da yüksek dağları da ben yarattım havasındaki kibriniz… herkesi geriyor. Doğru… Bu tür tavır ve davranışlarınızdan haz duyan bir kitle de var, onlar sizi alkışlıyor.

Doğru… Seveniniz çok… Sevenleriniz büyük keyif alıyor bu tür tavır ve davranışlarınızdan.

Ama bilesiniz ki, sevmeyeniniz de çok.

Kırıcı olmamak için tatsız sözcükler kullanmamaya özen gösteriyorum ama üzülerek de olsa şu düşüncelerimi de dillendirmek durumundayım.

Sizden nefret eden, çok büyük bir kitle de var Sayın Başbakan.

Hoş bir durum değil bu.

Ancak hoş olmayan, çok daha vahim bir başka durum daha var; o da bu nefretin büyümesine ve kemikleşmesine, ısrarla ve inatla bizzat sizin çanak tutmanız.

Sanki ülkenin bir yarısına, kendinizi sevdirmek; diğer yarısına da kendinizden nefret ettirmek için özel bir çaba gösteriyorsunuz.

İnsanlar sizi anlamakta zorlanıyor.

*   *   *

Hırçın ve kavgacısınız.

Bir ülke başbakanının, bu denli hırçın ve kavgacı olma lüksü olamaz, olmamalı…

Oysa siz, herkesle kavgalısınız.

Tarihle kavgalısınız; sistemle kavgalısınız; devletle kavgalısınız; muhalefetle kavgalısınız… Ağzınızın içine bakan yargıyla kavgalısınız; her şeye rağmen (hâlâ) orduyla kavgalısınız… Aydınlarla kavgalısınız; sanatçılarla, heykeltıraşlarla kavgalısınız; sinemacılarla, televizyoncularla, senaristlerle kavgalısınız; medyayla, medya patronlarıyla kavgalısınız… Üniversitelerle, üniversite öğrencileriyle kavgalısınız; kurumlarla kavgalısınız; işçilerle, köylülerle kavgalısınız… Sizden olmayan belediyelerle kavgalısınız; komşu ülkelerle, komşu ülkelerin liderleriyle hatta komşu ülkelerin bürokratlarıyla kavgalısınız…

Kavgalı olmadığınız hiç kimse yok ki… Bilinçaltınızda hep kavga, hep kin, hep nefret var.

Nitekim de bu duygularınızı, “Kindar ve dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz…” şeklinde dillendirip dışa vuruyorsunuz…

Bu denli keskin, bu denli sivri, bu denli kindar olmak zorunda mısınız?

*   *   *

Hem kindar, hem dindar, hem mağdur, hem mağrur, hem demokrat olunmaz Sayın Başbakan.

Bu beş benzemezin bir insanda toplanması, bilimin ve insanın doğasına aykırıdır.

Demokratik rejimlerin de olmazsa olmazları vardır.

Evrensel demokrasi kurallarının; işinize gelenine “amenna”, işinize gelmeyenine “tu kaka” diyemezsiniz. Kendi kafanıza, kendi felsefenize(!) göre yeni eklemeler, çıkarmalar yaparak, kendinize özgü bir demokrasi anlayışı yaratamazsınız.

Demokratik/laik/sosyal hukuk devleti normlarına sahip cumhuriyetlerde; seçimle işbaşına gelen siyasal idarenin yanında; yönetime müdahale eden, hilafet ve şeriat düzenini savunan, pozitif hukuka hesap vermekten kaçınan, dışa kapalı “cemaatler/dini gruplar” olmaz, olamaz…

“Olur… Ben bunları bağdaştırırım” derseniz; ya takiye yoluyla insanları kandırıyorsunuz; ya da ülkeyi bölüp, parçalamak üzere dış güçler tarafından (bu amaçla) görevlendirilmişsiniz demektir ki; her iki durumda da bunun adı demokrasi olmaz.

*   *   *

Tarihin her döneminde, güçlü kişilerin çevresini dalkavuklar sarar.

Sizin çevreniz de bunlarla sarılı; kurtulun bu asalaklardan… Çünkü sizi yanlış yönlendiriyorlar.

Doğru… Siz, büyük bir hatip, büyük bir gündem değiştirme ve belirleme ustasısınız.

Ama bilesiniz ki, halkın çok ama çok büyük bölümü, sizin bu “gündem değiştirme ve belirleme” taktiklerinizi, artık yemiyor.

Evet, yandaş ve candaş medyanız, her attığınız yeme anında atlıyor, bunu günlerce tartışma konusu yapıyor ama bu onların işi, bu onların sermayesi, aç karınlarını bunlarla doyuruyor onlar.

Ancak bunlar sizi yanıltmasın; bütün bunlar, yaptıklarınızın ve söylemlerinizin doğru olduğunu göstermez.

*   *   *

Bir de şu “mağdurum da mağdurum” halleriniz…

Malum bir dizide, malum bir kızımızın kullandığı bu replik; bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına hiç ama hiç yakışmıyor…

Artık bırakın bu  “mağdurum, mağdur ediliyorum” edebiyatını…

Bunu da kimseler yemiyor artık…

Kimsenin sizi mağdur ettiği mettiği yok; mağdur eden biri varsa, o sizsiniz.

*   *   *

Belki farkındasınız, belki değilsiniz ama “samimi ve doğru olmayan” söylemlerinizle, bu ülkeye çok büyük zararlar veriyor, tarihi gerçekleri saptırıyorsunuz.

Sistematik bir şekilde, geçmişin hainlerini, vatansever; vatanseverlerini, hain gibi göstermeye çalışıyorsunuz.

Ya siz tarihi bilmiyorsunuz ya da danışmanlarınız sizi aldatıyor.

Aklamaya çalıştığınız, Teali-i İslam Cemiyeti kurucu üyesi İskilipli Atıf Hoca vatan hainidir. Anılan cemiyet ve Atıf Hoca, Mustafa Kemal ve Kuvva-i Milliye Hareketine karşı halkın direncini kırmak için İngilizlerle ve Yunanlarla işbirliği yapmıştır. 1909’da cereyan eden 31 Mart Ayaklanması’ndan tutun, nerede isyan varsa; altından, Mustafa Kemal’e “eşkıya” diyen bu adam yani İskilipli Hoca çıkar.

Şeyh Sait de, Seyit Rıza da tartışmasız ve katıksız haindirler. İngilizlerle, Fransızlarla, İtalyanlarla, Ermenilerle işbirliği yaparak, genç Türkiye Cumhuriyetinin en sıkıntılı günlerinde diğer Kürt Aşiretlerini kışkırtarak, ülkenin başına bela olmuşlardır.

Ayrıca Menemen/Kubilay olaylarını da saptırıyorsunuz.

Olay (sizin buyurduğunuz gibi) kışkırtma mışkırtma değil, bal gibi dinci ve gerici bir ayaklanmadır. Failleri de ortadadır.

Oy uğruna, “yüzleşelim” bahanesiyle, başta Dersim Olayları olmak üzere bu tür olayları sürekli kaşıyarak, hiçbir yer varamazsınız.

Bu tür tavır ve davranışlarınız, bu toplumun yaşanmış acılarını eşelemekten, kabuk bağlamış yaralarını tekrar kanatmaktan, bölücü hainleri daha fazla azdırmaktan başka hiçbir şeye yaramıyor.

Sadece ayrışmayı ve bölünmeyi hızlandırıyorsunuz…

*   *   *

Laikliğe dört elle sarılın Sayın Başbakan.

Laiklikten hiçbir kimseye, hiçbir kuruma hiçbir inanca zarar gelmez.

Bakın Ortadoğu’da, Afrika’da ve Güney Asya’da insanlar, asırlardır birbirlerini gırtlaklıyor ama Laik Batı ülkelerinde, yetmiş iki millet; dil, din, ırk ayrımı gözetmeden kardeş kardeş bir arada yaşıyor.

Ulu Önder Büyük Atatürk’ün özenle ve ısrarla yerleştirmeye çalıştığı “laiklik ilkesini” zedelemeyin lütfen.

Gerçek anlamda laik olduğunuz ve laikliği savunduğunuz an; ülkemize, dinimize ve İslam Dünyasına en büyük hizmeti yapmış olursunuz.

Biraz duygudaşlık yapın Sayın Başbakan, lütfen…