Ne zaman seni düşünsem, yalnızlığım aklıma gelir

Bir ürperti gibi, derinden derine duyarım çaresizliğimi

*

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Tanrı Gibi” şiirinin ilk dizeleridir bunlar.

Ümit Yaşar’dan, hani hüzün şairi, melankolik ruhlu ve ayrılıkların şiirce en iyi ifade edicisi diye yorumlanabilecek türden eserlere imza atmış olan, kendi deyimiyle üç, ama etrafındakilerin anlatımıyla tam yirmi dört defa intihara teşebbüs etmiş, ama bir türlü ölmeyi başaramamış olan şair Ümit Yaşar’dan bahsedeceğim bugün sizlere.

Ümit Yaşar 22 Ağustos 1926’da Tarsus’ta, Güzide Hanım ve Memur Lütfü Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Akdeniz’in sıcaklığında doğmuştu. Gerçekten de sıcakkanlı bir çocuktu. Belki bu yönüydü ileride onu melankoliye itecek olan.

O her zaman hayatını doldurması gereken bir çile olarak gördü. Çünkü çocukluğu kazalarla ve sakatlıklarla geçti. 3 yaşına kadar aslında her şey normaldi. 3 yaşında ayağını kırdığında zincirleme bir süreci de başlatmış olduğunun kimse farkında değildi.

4 yaşında mangala oturmuştu. 5 yaşına geldiğinde 20 basamaklı bir taş merdivenden yuvarlanışı ve sonrası çok acılıydı. 7 yaşında başına evdeki sandığın kapağını düşürdü. Yine bu dönemde kızamık geçiriyordu ve çok ateşli geçirdiği bu hastalık sonucu kekeme oldu.

14 yaşında apandisit, 19 yaşında böbrek, 30 yaşında da bademcik ameliyatı oldu. Çocukluğu, gençliği ve sonrası bir şekilde talihsizliklerle doluydu.

Aslında o kadar büyük eserlere imza atmış olan bir yüreğin mutluluğa bu kadar hasret kalması ne kadar da acı bir durum, ya da bu kadar melankolik ruhlu olmasaydı acaba bu güzel eserler ortaya çıkabilir miydi bilemiyorum.

*

Ümit Yaşar babasının memuriyeti sebebiyle şehir şehir dolaşarak bitirdi okulları…

1937’de Eskişehir İlkokulu’ndan, 1940’da Konya Askeri Ortaokulu’ndan mezun oldu. Lise eğitimini ise, Eskişehir Ticaret Lisesi’nde tamamladı. 1946 yılında artık liseden mezun olmuştu ve hemen işe başlayabilirdi.

Ümit Yaşar liseyi bitirir bitirmez Osmanlı Bankası’nda işe başladı.

20 Mart 1948 tarihinde Mersinli Mehmet Zeki Oğuzbaş'ın kızı Özhan Hanım ile evlendi. Bu evliğinden Vedat (d. 1949) ve Lütfi (d. 1952) adında iki oğlu oldu.

(Şiirlerinde sıkça geçen ve küçük oğlu Lütfi'nin "Babamın annemle evliyken yaşadığı platonik bir aşkıydı." dediği Ayten Hanım yüzünden Özhan Hanım, Ümit Yaşar'dan otuz yıl sonra ayrıldı.)

Sonraki adresi Türkiye İş Bankası oldu. 1948 – 1960 yılları arasında bir bankacı olarak Adana, Ankara, İstanbul’u dolaştı.

Kısa bir süre Yapı Kredi’de de çalıştıktan sonra İstanbul Akbank Genel Müdürlüğü’ne Krediler İkinci Müdürü olarak atandı. Buradan sonraki durak da, Türkiye İş Bankası Yayınları Müşavirliği oldu.

Bu mesleği terfileriyle 30 yıl sürdürecekti. Tipik bir memur hayatı vardı diyebiliriz, şairliğe soyunmasaydı eğer. Ama içinde tutamadığı cümleleri şiir olup döküldü kaleminden.

Mesleğinde otuzuncu yılını doldurduğunda, Ümit Yaşar Türkiye İş Bankası Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevindeydi. 1977 Haziran’ında kendi isteğiyle emekli oldu.

*

Ümit Yaşar aslında 9 – 10 yaşlarında kendisi küçük ama kalbi kocaman bir çocuk olarak, anne-babasının da teşviğiyle şiire heveslenmişti. Annesi dönemin ünlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel’in tüm şiirlerini ezbere bilirdi,

Kendisi gibi şair olan babası Lütfi Oğuzcan, Ümit Yaşar’ın bir intihar denemesinden sonra şu şiiri kaleme alıyor:

Bak dünya ne güzel, bu sitem niye, /Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye, /Çarptırma hicvinle cezaya beni.

*

Şiir hayatına 1940’da şiirlerinin Yedigün dergisinde yayınlanmasıyla başladı. O zaman gencecik bir lise öğrencisiydi ve bu onun ilk adımıydı. Bu adımı İstanbul, Büyük Doğu, Varlık, Yücel, Türk’e Doğru, Hisar, Çığır, Toprak ve daha başka bir sürü dergi takip etti.

İlk şiir kitabı ‘’İnsanoğlu’’ 1947’de yayınlandı. 1975’e gelindiğinde 50 kitap çıkarmıştı. Bunlardan 33’ü şiir, 4’ü düz yazı, 13’ü antoloji ve biyografik eserdi. Bunlardan başka, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle de ününe katkıda bulundu.

Kitap çalışmaları boyunca yayıncılık işleriyle de ilgilendi. 1960’da kendi adını verdiği bir yayınevi kurdu. 1965’te ise sadece üç sayı olsa da, ‘’Yergi – Dergi’’ adlı bir hiciv – mizah dergisi çıkardı. Bir şiir söyleşisinde âşık olduğu şiir tutkunu Ulufer Hanım ile ikinci evliliğini yaptı (1978). 1979’da İstanbul’da, eşi Ulufer hanım ile‘’Ümit Yaşar Sanat Galerisi’’ni kurdu ve birlikte yönettiler.

( Ümit Yaşar’ın hayatında üç aşk var. Birisi Ayten, meşhur Ayten… Platonik aşkı. İkincisi Mihriban. Kim olduğu pek bilinmese de ‘Mihriban’ diye şiirleri var. Mihriban’a şiirler, Mihriban’a mektuplar. Üçüncüsü de, ikinci eşi olan Ulufer hanım.)

*

Ümit Yaşar, İş Bankası’nda çalışırken karşılaştığı güzel bir kıza tutulur. Aralarında neredeyse bir emeklilik yaşı vardır. Üstelik evlidir. Hem de ikinci eşi Ulufer hanımla. İlk yıkımı; adına Ayten dediği, yanlışlarının en ezgilisi, en tutkulusu olan, denizlerin rengini güzelleştiren, saatlere zamanı yeniden öğreten o rüya gibi stajyer kızdır.

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın

Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı,

Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın.

(Ayten için yazdığı bu şiiri, merhum bestekar Münir Nurettin Selçuk Kürdili Hicazkar makamında bestelemiş ve muhteşem bir şarkıya dönüşmüştür.)

Şiirlerinde ve “Sahibini arayan mektuplar” adlı kitabında hep bahsettiği, Ayten şiiri, bu ilk yıkımın özeti gibidir. Zaman zaman bu gizemli sevgili Ayten’in kim olduğu, şaire sorulur. Yine bir şiir matinesinde, şairi üzecek cümlelerle Ayten sorusu gelir. Yanıtı oldukça serttir. “Arkadaşım, biz yataklık olsaydık kitaplık olur muyduk hiç!”

Ümit Yaşar, şiirlerinde özellikle Faruk Nafiz Çamlıbel’in etkisindeydi. En az onun kadar duyarlıydı şiire karşı. Daha çok aşk, ayrılık, özlem üzerine yazarken hayat onu oğlunun ölümüyle sınadığında şiirdeki yönünü acı ve ölüm temalarına çevirecekti.

Oğlu Vedat doğduktan sonra da intihar teşebbüslerine devam eden Ümit Yaşar Oğuzcan bir türlü ölmeyi beceremez. Her seferinde bir sebeple kurtulur. Sürekli evde Ümit Yaşar’ın başarısız intihar girişimleri ve acı sonuçlarının konuşulması ailenin huzurunu iyiden iyiye bozmuştur,

Bu intihar fikri ise oğlu Vedat Oğuzcan’ın aklında dönüp durmaya başlamıştır bile. Henüz 18 yaşındayken bir fincan kahve ve ardından bir fincan da konyak içip bedenini Galata Kulesi’nin tepesinden boşluğa bıraktı.

Babasının 24 kere intihara teşebbüsüne karşılık kendisi ilk teşebbüsünde ölmüştür. Rivayete göre düştüğünde, çevredekiler Vedat Oğuzcan’ın elinde bir intihar notu bulmuştur.

Notta: “Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir.” yazmaktadır, oğlunun intiharı için hayatımda ikinci yıkımım der, öyle ki,Vedat’ın intiharı sonrasında “Galata Kulesi” adlı şiirini kaleme alır.

*

Yaşamaktan çok ölümü seven, şiirleri kadar intihar girişimleri ile de tanınan, oğlunun ölümü ile şiirdeki gidişatını da hayatı gibi ölüme yönlendiren adam, Ümit Yaşar Oğuzcan. 4 Kasım 1984’te, nihayet hasretle beklediği ölüme 58 yaşında kavuştu. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

21 Mart dünya şiir günü anısına ahirete intikal eden tüm şairlerimizi sevgi ve rahmetle anıyorum.