Köy Enstitülü eğitimcimiz daha 17 Ocak 2019 günü sabahı sonsuzluğa göçtü.

O, adına “Bir Köy Enstitülü- Ali Çetintürk” diye kitap yazdığım dayımdı.

O, köyümüz Çıkrık’ta yetişmiş otuz üç Köy Enstitülü öğretmenden birisiydi.

İki ağabeyim Mehmet ve Süleyman Gündoğar, Ahmet dayımın oğlu Selahattin Çetintürk, Köy Enstitüsünde yetişmiş öğretmenlerdi. Rahmetli olan iki amcam Cemal Akbulut’la Hamdi Akbulut; yine rahmetli olmuş olan Ekrem Dayımın oğlu İsmet Çetintürk, akrabalarımdan Mustafa Aykaç, Mustafa Yalçınkaya; Cahit Bellek, Ömer Poyraz, Mehmet Gürgen Köy Enstitüsünü bitirmiş öğretmenlerdi. Birer yaprak dökümü gibi birbirleri ardınca sonsuzluğa göçtüler

Onlar, yaşamları süresince Atatürk Devriminin öncüleri olarak önce köylerde, daha sonra da kentlerde eğitim ordumuzun adsız neferleri olarak; ülkemizin gelişmesi, kalkınması, aydınlanması yönünde üzerlerine düşen görevlerini Köy Enstitülü Ruhuyla fazlasıyla yapmışlardır. Ulus olarak onlara çok şey borçluyuz.

Bundan üç yıl kadar önce dayım Ali Çetintürk’ün Samsun, Ladik Akpınar Köy Enstitüsündeki anılarını yazmak istemiştim. Başlangıçta yanaşmamış; “ben yazamam” dedikten sonra da bir yerlerden başlayarak belli bir sıra gözetmeden yazmıştı.

Kitabın önsözünde şöyle belirtmişti bu konudaki düşüncelerini:

“… Bu arada eğitimci yazar yeğenim Muzaffer Gündoğar, çocukluğumdan başlayarak; özellikle Köy Enstitü anılarımı yazmam konusunda bana ısrarcı oldu. Başlangıçta yazamam dediysem de sonunda razı oldum. Oturup düşündüm. Ardından da defteri, kalemi elime alarak bir yerlerden başladım. Anımsayabildiklerimi, belleğimin ve gözlerimin izin verdiği oranda çalakalem yazdım. Yazarken de belli bir sıra gözetmedim. Yeğenim onu, çocukluğumdan itibaren ilkokul ve köy enstitüsü yıllarında, sanki benim yanımdaymış, benimle birlikte yaşamış gibi yazdı. Hatta benim anlatamadıklarımı da ben anlatmışım gibi yazıya döktü. Bu kitap, her ne değin benim anılarımdan oluşuyorsa da onu, gerçek anlamda okunur bir yapıt konumuna getiren yeğenim Muzaffer Gündoğar’ın sonsuz hayal gücü, yaratıcı yeteneği ve usta kalemidir.”

Ben de yazdığı o kısa yaşam notlarından yararlanarak, çoğu kez de kendimi onun yerine koyarak, onun altı arkadaşıyla birlikte 1940’lı yıllarda Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsüne gidişini, öğretmen oluncaya kadar geçen öğrencilik yıllarını ve Köy Enstitülerindeki eğitim-öğretim ve üretime yönelik sanatsal, kültürel ve tarımsal anlamdaki çalışmalarını yazıya döktüm. Bu notlar bir kitap toplamına ulaştığında bilgisayardan taslak bir kitap biçiminde çıkarıp kendisine ilettiğimde çok mutlu olmuş; okuduktan sonra da:

“Bunu kitap olarak bastıralım yeğenim” demişti.

Parayı bastırıp kitaplaştırmak kolaydı da, okumaz yazmaz bir toplumda onu tüketmek, yapılan masrafı çıkarmak kolay değildi. Benim 20 yıl önce bastırdığım kitapların bile büyük bir bölümü evimdeki kitaplığımda bekliyordu. Bunları anlattım dayıma.

Geçen bu süreç içinde o bu ısrarından vazgeçmedi.

Dayımın sağlık sorunları vardı. İki buçuk ay önce de 15 gün hastanede yatmıştı. İyileşip köyüne döndüğünde “Bir Köy Enstitülü Ali Çetintürk” adını verdiğimiz bu çalışmanın az sayıda da olsa basılmasını istedi. Biz de harekete geçtik. Ancak kitap basılmadan önce dayım yine rahatsızlanmış, Çorum Göğüs Hastalıkları Hastanesine yatırılmıştı.

Ardından durumunun ağırlaşması üzerine yoğun bakıma alınmıştı. Ve yoğun bakımda görüşme için yakınlarından sadece bir kişiyi alıyorlardı.

29 Aralık 2018 Cumartesi günü kendisini yoğun bakımda ziyaret ettiğimde çok bitkindi. Kitabın son taslak biçimini gösterdim kendisine. İki üç güne kadar da kitapların Ankara’dan basılmış olarak ulaşacağını belirttim. Sevinmişti.

Ancak ne yazık ki kitaplar yılbaşından iki gün sonra gelmiş; bir örneğini kendisine göstermek için hastanede yoğun bakımdaki görüşüne giren kızı aracılığıyla ilettiğimizde, aklı başında solunum cihazına bağlıydı. Açıkçası, kitabının sevincini yaşayacak durumda değildi.

Keşke sağlığı yerindeyken birkaç ay önceden kitaplaştırabilseydik de yaşamının çok önemli, bir bölümünü kayıt altına aldığımız bu kitabına dokunabilse, koklasa, yeniden bir kez daha okuyabilseydi. Çocuklarına, torunlarına, yakınlarına da son armağan olarak birer tane kendi elleriyle sunabilseydi.

Olmadı, olmadı, olmadı!...

Hemen hemen her gün hastanedeydik. Mönitörden izliyorduk genel sağlık durumunu.

17 Ocak 2017 günü saat 10.30’da oğlu Arif, iletti ölüm haberini. Şoke olmuştum. Beklenen bir durum olsa da insan yine de kabullenemiyordu onun ölmüş olabileceğini. Yeniden iyileşecek, aramıza dönecek olacağının düşlemini kuruyorduk kendimizce.

O, oldukça seyrelmiş, çevremizde bir elin parmaklarının sayısı kadar kalmış köy enstitülü öğretmenlerden birisiydi.

Öncelikle, kendisi de sağlık sorunları yaşayan eşi Dilber yengemize, oğulları, kızları, torunları ve yakınlarına baş sağlığı diliyor; Dayım Ali Çetintürk’e de Allah’tan rahmet diliyor; öte dünyası aydınlık, yeri cennet olsun diyorum.

17.01.2019

Not: Dayım Ali Çetintürk’ün cenazesi Merkez Çıkrık Köyünde 18 Ocak 2019 günü Cuma namazı sonrasında köy mezarlığında sonsuzluğa uğurlanacaktır.