Hiçbir şey görüldüğü gibi değildir. “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” der atalarımız.

Şeylere bakarken önyargılar, ön-kabuller nasıl da yanıltır bizi. Öğretilmiş çaresizliğin kaçınılmaz sonucudur bu.

“Bir kızıl goncaya benzer dudağın” zemin haneli Amir Ateş bestesi, güftesi Melek Hiç’e ait Muhayyer Kürdü şarkı için “Ruj reklamı” diyen muzip bakışlar da çıkabilir. Kim diyebilir ki bu şarkı gönüller yakıcı bir afet için yazılmamış diye.

“Melek Hiç, 1898’de İstanbul'da, mülkiye kaymakamlarından olan Halit Bey'in kızı olarak dünyaya geldi. Okula gitmedi ama evde özel hocalardan ders aldı ve bu sayede kültürlü bir insan olarak yetişti. Sultan Reşat'ın mabeyincisi olarak görev yapan Ahmet Recai Bey ile evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu. Eşinden bir süre sonra boşandı ve bir daha evlenmedi.

Karayolları köprüler şefi olan oğlu Harun Bayer'in işi dolayısıyla 1951 yılında Konya'ya geldi. Konya'ya gelişi onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Burada Mevlâna'yı daha yakından tanıma fırsatı buldu.

Türk musikisine özel bir ilgisi olan Melek Hanım, özellikle rebabı çok severdi. 16 şiiri bestelendi ve bu besteler Amir Ateş, Fehmi Tokay, Sadi Hoşses gibi önemli bestekârlar tarafından yapıldı.

Kansere yenik düşen Melek Hiç, 6 Ocak 1964 tarihinde Konya'da vefat etti. Cenazesi aynı gün Mevlânâ Türbesi yakınında bulunan Üçler Mezarlığı'na defnedildi. Adı, Konya'da Hamzaoğlu Mahallesinde bir sokağa verildi. Melek Hiç Hanım Sokağı.

Yazarlığa hikâye yazarak başlayan Melek Hiç, ilk romanı olarak Saraylı Müjgan'ı kaleme aldı ama romanın yalnızca bir kısmı basılabildi. Siyah Alevler ve Kırılan Gitar isimlerinde basılmamış romanları da vardır. Nesrin yanında şiirle de ilgilendi. Çoğunu aruz vezninde olmak üzere şiirler de yazdı. İlk şiir kitabı İçin İçin'i 1953 yılında yayımladı. Bu kitapta yer alan "Bir kızıl goncaya benzer dudağın" mısraıyla başlayan şiiri Amir Ateş tarafından bestelendi ve çok sevildi. 1961 yılında ise Mevlânâ sevgisiyle dolu olan şiirlerini topladığı Mevlânâ Aşkı adlı eserini yayımladı. Hâlâ yayımlanmamış şiirleri vardır.”

Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın

Yukarıda da söylediğim gibi bu aşk şarkısı duyan, seven bir adamın, dudaklarını kızıl goncaya benzettiği sevdiğine söylediği sözler, diye düşünüyor hemen insanoğlu değil mi? Gerçek ise böyle değil! Sanılanın aksine bu güfte bir aşk için değil, minik bir çocuk için yazılmıştır. Amir Ateş de bu güfteye müzik yaparken Peygamberimizi düşünerek bestelediğini ve ona ithaf ettiğini söylemiştir.

Melek Hanım’ın babası Kaymakam Halit Bey, anne ve babası ölüp yetim kalan çocuklarını, rastgele herhangi bir kimsenin veya akrabasından birine terk edilmemesi için yapılacak bir toplantıya gidecektir.

Kızı, "Babacığım ben de sizinle gelebilir miyim? O yetim çocuklara bir faydam dokunur; onlarla konuşurum!"

"Tabii kızım olabilir; hazırlan da çıkalım."

Evin önünde bekleyen at arabasına binerek yetim çocuklarının bulunduğu yere doğru hareket ederler.

"Babacığım gideceğimiz yerde kaç çocuk var?" Halit Bey notlarına bakarak, "Kızım bugün yedi çocuk var. Üçü kundak, dördü beş yaş üstü!" dedi.

"Babacığım gittiğimizde ne yapacaksınız?"

"Dürüst, ehliyetli, dindar ve vasilik işlerini yapmaya muktedir kimseler vasi olarak belirlendi; çocuklar onlara verilecek. Artık o çocuklardan onlar sorumlu olacak. Biz de bu arada onları aralıklarla teftiş edeceğiz."

Araba durmuş, gelecekleri yere varmışlardı. At arabasını süren kişi kapıyı açarak, "Kaymakam Bey geldik; buyurun!" deyip arabadan inmeleri için kapının altına bir yükselti koydu. Ona basarak arabadan inip binaya doğru yürüdüler. Bina kapısında bekleyen insanlar kaymakama "Hoş geldiniz!" deyip toplantı salonuna doğru geçecektiler ki kaymakam orada bir görevliye, "Kızımı çocukların olduğu yere götür!" diye talimat verdi ve toplantının olacağı salona doğru yürüdüler.

Görevli ve kızı bir kapıdan geçip üst kata çıktılar. Çocukların yanında bulunan görevliler onları görünce ayağa kalkınca Melek Hanım, "Lütfen rahatsız olmayın; buyurun, oturun!" dedi.

Görevlilerin bazıları çocukları yediriyor, bazıları da onlarla bir şeyler konuşuyorlardı. Çocukların bulunduğu oda uzun ve yüksek tavanlı bir odaydı. Bu büyük odada çocukların yatakları sağlı sollu sıralanmıştı.

Melek Hanımın gözü odanın en sonunda bulunan beşiğe takıldı ve o tarafa doğru yavaşça yürümeye başladı. Sağlı sollu yataklarda olan görevlilere ve çocuklara bakarak beşiğe doğru ilerledi. Görevli arkasından onu takip ediyordu. Artık beşiğin yanındaydı. Beşiğin üstünde bulunan tülbendi kaldırdı. Beş aylık bir kız çocuğu mışıl mışıl uyuyordu.

(SÜRECEK)