Bugün, “Kıbrıs” denilince, bizim kuşakların aklına “tatil” geliyor.

Gözlerin önünde, kumarhaneleriyle ünlü lüks oteller canlanıyor.

Türkiye’den biraz daha farklı bir atmosfer, Girne sahillerinin ılık denizi, altın güneşi…

Bir de haber bültenlerinde arada bir geçen, “Kıbrıs sorununun çözümü için…” diye başlayan bitmek bilmez toplantı ve barış görüşmesi haberleri…

*

Dün, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 44. yıldönümü idi.

Ben, bu vesileyle, bilgilerimi tazeleme ya da bilmediklerimi öğrenme adına bilgi kaynaklarına başvurma fırsatını buldum.

Burada Kıbrıs’la ilgili kısa bir özet yapmayı da yararlı görürüm.

*

Akdeniz’in en büyük 3. adası olan Kıbrıs adası, II. Selim’in padişahlığı döneminde, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından 1 Ağustos 1571’de Magosa’nın fethedilmesiyle Venediklilerin elinden alınıp Osmanlı topraklarına katıldı.

93 Harbi’nde (1877-78, Rumi 1293) Rusya karşısında alınan yenilgiden sonra, Ruslara daha fazla ödün verilmemesi amacıyla, ada Birleşik Krallık’a kiralandı. Osmanlı mülkiyeti sayılmakla birlikte, yönetim tamamen İngilizlerin elindeydi. 1923’te ise İngiliz kolonisi haline geldi.

1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Rum ve Türk tarafı nüfusuna göre temsil ediliyordu. Ama, adayı Yunanistan’a ilhak etme niyetiyle örgütlenen EOKA çetecileri, Türklere saldırmaya, katliamlar düzenlemeye başladılar. 1963’te başlayan olaylar karşısında, Türk uçakları 1964’te Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yaptılar. Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel, bölgeye gizlice gelen Yunan savaş gemisi tarafından vurulunca paraşütle atladı ve Rumlara esir düştü. Ancak Rumlar tarafından hunharca şehit edildi.

*

15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın uzantısı olan EOKA’cı Nikos Sampson, darbe yaparak Cumhurbaşkanı Makarios’u indirip idareyi ele aldı.

Türk toplumunun hayat hakkını ortadan kaldırmaya yönelik bu hareket karşısında, tüm diplomatik yolları deneyen Türkiye, uluslararası anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullanarak, 20 Temmuz 1974 tarihinde sabaha karşı, Kıbrıs’ın kuzey sahillerine çıkarma yapmaya ve iç kısımlara paraşütçü birliklerini indirmeye başladı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, “Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” sözleriyle çıkarmayı dünyaya duyurdu.

22 Temmuz’da Türk silahlı Kuvvetleri ilk hedeflerine ulaşıp ateşkes ilan ettiğinde, Yunan Cuntası ve Kıbrıs’taki darbeci Sampson görevlerini bırakmak zorunda kaldılar.

*

Cenevre’deki barış görüşmeleri sonuç vermeyince, Türk askeri, güvenli bir hat oluşturmak üzere 13 Ağustos’ta tekrar ilerlemeye başladı. 15 Ağustos’ta, bir taraftan Magosa’ya, diğer taraftan Lefke’ye girilerek Türk tarafının sınırları çizildi.

Bu harekât sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri 498 şehit, 1.200 yaralı verdi. Türk tarafından 70 mücahit ve 270 sivil de hayatını kaybetti.

1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.

*

44 yıl önce Kıbrıs’ta verilen savaş, Kıbrıs Türkleri açısından bir “ulusal kurtuluş savaşı” idi.

Türkiye açısından ise, hem soydaşlarını soykırımdan kurtarmak, hem de askeri açıdan “yumuşak karın” olarak nitelenen Akdeniz’de, ciddi bir “güvenlik riski” oluşumunun önüne geçmek anlamını taşıyordu.

Bu bakımdan, şehitlerimize dua ederken, büyük bir “kahramanlık destanı” yazan Kıbrıs şehitlerimizi ve çıkarma kararını veren ülke yöneticilerinden, en geri hizmetteki askerimize, bütün yüreğiyle “gönüllü asker” olmak için askerlik şubelerine koşan insanlarımıza kadar, milletimizin tüm yiğit fertlerini de unutmamalıyız.

Bir de, Kıbrıs Türklerinin unutulmaz lideri, merhum Rauf Denktaş’ı…

Kıbrıs’taki Türk varlığını ortadan kaldırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.