İSTANBUL TÜRKÜSÜ

İstanbul'da, Boğaziçi'nde

Bir garip Orhan Veli’yim

Veli'nin oğluyum

Tarifsiz kederler içindeyim.

Urumeli Hisarı’na oturmuşum

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum.

İstanbul’un mermer taşları

Başıma da konuyor martı kuşları

Gözlerimden boşanır hicran yaşları

Edalım, senin yüzünden bu halim

İstanbul’un orta yeri sinema

Garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama

El konuşur sevişirmiş bana ne

Sevdalım, boynuna vebalim

İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim

Bir fakir Orhan Veli

Veli'nin oğlu

Tarifsiz kederler içindeyim.

Orhan Veli Kanık, gerçekten bir garip adamdı…

13 Nisan 1914’ de tam da Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nın başlangıcında İstanbul’da doğmuştur. Türk şiirini ağır kalıplardan, klişe söylem, yoğun kural ve kuramlardan kurtarmayı amaçlayan “Bir Garip Adam”!

Yenilikçiydi, özgürlükçüydü…

Sokaktaki insanın konuşmalarını şiire, şiiri de sokaktaki insanın konuşmalarına yansıtmayı amaçlamıştır. “Garip Akımı’nın” Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’la birlikte koyucu-kurucu- öncülerindendir. “Garip Akımı” aruz ve hece kalıplarını, kafiye, uyak biçimleri reddetmiştir.

CIMBIZ

Ne atom bombası

Ne Londra Konferansı

Bir elinde cımbız,

Bir elinde ayna;

Umurunda mı dünya

Geleneksel şiirimizin kabuğu çatlatıldı, o güne kadar şiirin özü sayılan, “söz sanatı” bir yana bırakıldı. Bu yeni akım tarihe "edebiyat zevkimizde devrim" şeklinde geçti…

Orhan Veli’nin şiirleri halk tarafından öylesine benimsenmiştir ki, şiirleri dilden dile dolaşmaya başlamıştır. İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca dillerinde kitapları basılmıştır.

Bella Ezkenazi, odasında yatağına uzanmış ders çalışıyorken Orhan Veli kapıdan uzun uzun genç kızı seyreder. Sonra, salonun köşesindeki masaya oturur, aşağıdaki dizeleri karalar ve “Bu şiiri sana yazdım” diyerek, kâğıdı Bella’ya uzatır.

SERESERPE

Uzanıp yatıvermiş, sereserpe;

Entarisi sıyrılmış hafiften;

Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;

Bir eliyle de göğsünü tutmuş.

İçinde kötülüğü yok, biliyorum;

Yok, benim de yok ama...

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

Bella Ezkenazi, dönemin entelektüel kadınlarından ve Orhan Veli şiirlerinin esin kaynağıdır.

Bella, bir dergiye verdiği röportajında Orhan Veli için şunları söyler: “Ben Orhan’ı çok severdim. Çok takdir ederdim. Hayran olunacak çok tarafı vardı. Mesela çok güzel Fransızca biliyordu. Orhan’ın Fransızca konuştuğunu kimse duymamıştır. Bayılırdı insanların kendine hayran olmasına. Güzel de resim yapardı!”

Durmadan kendini arayan, yenileyen, kısa yaşamı boyunca uzun bir şiir öyküsü yaşayan şair için Oktay Rifat; “Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı” diye, yorumlamıştır…

Şair Ankara’da katıldığı bir etkinlikten sonra telefon idaresinin açtığı bir çukura düşmüş, döndüğü İstanbul’da 48 saat sonra beyin kanamasından “14 Kasım 1950” de henüz 36 yaşındayken yaşamını yitirmiştir. Kimbilir belki de gökyüzünden İstanbul’u gözleri kapalı dinliyordur…

İSTANBUL’U DİNLİYORUM

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Başımda eski alemlerin sarhoşluğu

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;

Dinmiş lodosların uğultusu içinde

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan;

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Birşey düşüyor elinden yere;

Bir gül olmalı;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı..."

Orhan Veli Kanık