Bu bilge insan, 1925'in 11 Mart'ında doğdu, 85 yıl yaşadı, 2010'un 21 Haziran'ında öldü. Geriye binlerce köşe yazısı, 14 kitap ve "Cumhuriyet Gazetesi"ni bıraktı.

Koyu bir "Kemalist'ti. Tüm amacı "Kemalist Devrim" sürecinin tamamlanması idi. Çünkü "Kemalist Devrim"i sosyalize değerlerle donatılmış bir aydınlanma, bir modernleşme hareketi olarak görüyordu.

"Bektaşi" felsefesine gönül vermişti. Yazılarının çoğunda konuyu, bir "Bektaşi Fıkrası" ile kafalara çivi gibi çakardı. Ölürse Hacıbektaş'a gömülmesini istemişti. Öyle de oldu. Abisi Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk Hacıbektaş'a gömüldü.

İlhan Selçuk 1950’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Yazmaya ilk kez, "41 Buçuk" isimli mizah dergisinde başladı.

1961 yılından itibaren Akşam, Tanin ve Vatan gazetesinde yazdı. 1963'te Nadir Nadi'nin daveti üzerine "Cumhuriyet" gazetesinde yazmaya başladı. Ölene kadar da Cumhuriyet gazetesinde kaldı, yazdı, yönetti.

Ayrıca 1961'de yayın hayatına başlayan "YÖN" dergisinde Doğan Avcıoğlu ile 1967’de dergi kapatılana kadar yazdı. "YÖN"ün kapanmasıyla 1969’da çıkarılan "DEVRİM" gazetesinde yine Doğan Avcıoğlu ile yazmaya devam etti.

İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu ile "YÖN" ve devamı olan "DEVRİM"de yazdıkları yazılarla Türkiye'de, "Kemalist Sol"un dokusunu işlediler.

Nitekim bu nedenlerle 12 Mart 1971 Askeri müdahalesi sonucu içeri alındı. "Ziverbey Köşkü" denilen işkence evinde günlerce işkence gördü.

İlhan Selçuk, Türk Solu hareketi içinde yer alan herkesin siyasal bilincine katkı sağladı. Her sol aydının hamurunda mutlaka İlhan Selçuk'un mayası vardır.

1963'ten öldüğü güne kadar Cumhuriyet gazetesindeki yazılan ile Türk basınında ve Türk siyasi hayatında öyle bir ağırlık kazanmıştır ki, sağından soluna her yazar, çizer ve siyasetçi, neredeyse her düşünür, İlhan Selçuk bu konuda ne düşünüyor diye dikkate alınmıştır. Almak zorunda kalınmıştır.

Bugün Türk Basınında, sağcısından solcusuna kadar "İlhan Abi" diye anılan bir itibar kazanmıştır.

İlhan Selçuk, 21 Mart 2008 de "Ergenekon" davası nedeniyle gözaltına alındı. 23 Mart 2008 de serbest bırakıldı.

Ama 85 yaşına gelmiş bu bilge insan, 14 Ağustos 2009 günü rahatsızlanır. Vehbi Koç Amerikan Hastanesinde yoğun bakıma alınır. Yoğun bakımdan çıkar ve evinde bakıma alınır. Artık, köşe yazılarım da yazamaz olur. Ve 21 Haziran 2010 günü ölür.

İlhan Selçuk, yükselen "Siyasal İslâm"ı "Kemalist Cumhuriyet" için en büyük tehlike olarak gördü. Son yazılarında sürekli bunu işledi. Nitekim 2007 Genel seçimlerinden önce Cumhuriyet gazetesi günlerce siyah puntolarla "Tehlikenin Farkında mısınız" manşeti ile toplumun ve cumhuriyet güçlerinin dikkatini çekmeye çalıştı. "Cumhuriyet yıkılacak, şeriat gelecek" mesajını vermeye çalıştı.

Sonra her nedense bu konudaki görüşü değişir oldu. Ölümünden önce evinde hasta yatağında, yani yazamadığı günlerde Cumhuriyet köşe yazarlarından Hikmet Çetinkaya'nın yaptığı söyleşilerde, son görüşlerine bu fikri değişim yansır.

Bu söyleşilerden bazı tespitlerine ve görüş ve düşüncelerine şöyle bir bakalım:

4 Ocak 2010 Pazartesi günü Hikmet Çetinkaya'nın köşe yazısında İlhan Selçuk, "Türkiye'ye şeriat-meriat gelmez" tespitinde bulunur. Yine aynı yazıda, "... Artık askeri darbeler dönemi kapanmıştır. Kimse darbecilik üzerinden siyaset yapmasın. Sandıkla gelen mutlaka sandıkla gidecektir. Umudumuzu yitirmemek gerekir." diyerek, darbe çağrısı yapanlara, iktidara gelebilmeyi ancak orduya bağlayanlara cevap verir.

Aynı yazıda, "Türkiye'de barışın, Türkçülük ve Kürtçülükle yani şovenizmle gerçekleşmeyeceğinin bir kez daha altını çiziyorum" diyerek etnik kimliğe vurgu yapar.

11 Ocak 2010 günlü Hikmet Çetinkaya'nın söyleşi yazısında "Atatürkçülük ve Ulusalcılık adı altında şoven milliyetçilik yapılıyor" diyerek, Atatürkçülüğü siyasal malzeme olarak kullananlara dikkat çekmek ister.

21 Aralık 2009 günlü söyleşisinde Hikmet Çetinkaya'ya, "Hikmet, şunu yaz mutlaka... Anadolu'yu yurt belleyen insanların benliklerine düşmanlık tohumlarını serpmek, emperyalizmin oyununa gelmek demektir. Bunun için herkes lafını söylerken dokuz kez yutkunmalı, düşünmeli ve düşüncesini tartmalı" sözü ile toplumsal barışa vurgu yapar.

1 Şubat 2010 günlü söyleşisinde ise, Cumhuriyet hakkında "Elbet bir sanayi devrimi değildir" diyerek "1923, aydınlanma felsefesinin tarihte ilk kez bir İslâm toplumunda devrime dönüşmesidir" tespitini yapar bu koca bilge insan.

Ve Türk toplumunun aydınlanma sürecinde büyük emeği olan, Türk solunun toplumsal dokusunun örülmesinde büyük katkısı olan bu bilge insanın hayatı 21 Haziran 2010 günü son bulur.

Elbette Türk aydını, bu aydınlanma bilgesi insanı unutmayacaktır.