“Türkiye Cumhuriyeti devletimizi Atatürk kurmadan önce devletimizin adı Osmanlı devletiydi. Uzun yıllar büyük bir imparatorluk olarak hükümranlık sürdüren Osmanlı devleti iyi yönetilemediği için son yıllarına doğru zayıfladı. Düşmanlarımız güçlendi. Yıllarca çeşitli cephelerde savaştık, kaybettik. Padişah hükümeti İstanbul’daydı. O da düşmanlara teslim olmuştu. Devletimiz hükümetsiz ve başsızdı. Elimizde sadece Anadolu toprakları kalmıştı.

Düşmanlar; İngiliz’i, Fransız’ı İtalyan’ı Yunan’ı ülkemizin dört bir yanından saldırıp yurdumuzu işgal ettiler. İşte bu kara günlerde, Mustafa Kemal Paşa başa geçip önder oldu. Kendine güvenen arkadaşlarıyla İstanbul’dan hareketle, Bandırma vapuruyla Karadeniz’den Samsun’a çıktı. Havza, Amasya, Sivas üzerinden Erzurum’a ulaştı. Buralarda ülkenin kurtuluşu için toplantılar yaptı, bildiriler iletti her yana. Oradan Ankara’ya geçip, 23 Nisan 1920 tarihinde yeni bir meclis kurdu. Buna, T.B.M.M. Hükümeti denir.

Mustafa Kemal kurduğu orduyla birçok cephede düşmanlarla savaştı. Çok can verdik, çok kan döktük ama Atatürk sayesinde yurdumuzu düşmanlardan kurtardık. Özgürlük ve bağımsızlığımızı kazandık.

Sevgili Çocuklar, kurtuluştan sonra da Atatürk, geleceğimizin büyükleri olacak olan siz çocuklara 23 Nisan gününü “Çocuk Bayramı” olarak armağan etti.

Atatürk babadan oğula geçerek sürdürülen ve ülkemizde 620 yıl süren, padişahlık yönetimini kaldırarak 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kurdu. Buna halk yönetimi denir. Ülkemizin adı da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” oldu. Atatürk ülkemizde birçok yenilikler başlattı. Ülkemizin çağdaş, gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olma yolundaki çalışmalar Atatürk’ün hedeflediği doğrultuda bugün de sürmektedir.

Sevgili Çocuklar!

Atatürk’ün sizlere armağan ettiği 23 Nisan Bayramınız kutlu olsun. Daha nice bayramlara…” diyerek sözlerimi noktaladım.

Yoğun bir alkışın ardından Mustafa Yaramış adlı ikinci sınıf öğrencimi çıkardım şirini okuması için. Yazdığım bir şiiri seslendirdi.

23 NİSAN

Daha bizler doğmadan, çok yıllar öncesiymiş.

Yurdumuza düşmanlar, yakıp yıkarak girmiş.

Atatürk’ün Samsun’dan yurda yayılmış sesi.

Toplamış Ankara’da asker, sivil herkesi.

Bin Dokuz Yüz Yirmi’nin Yirmi Üç Nisan Günü.

Kurulan Meclis ile yayılmış O’nun ünü.

O kahraman Atatürk, önder olmuş ulusa.

Büyük bir ordu kurmuş, kalmamış kaygı tasa

Savaşmış düşmanlarla, onları yurttan kovmuş.

Yurtta halk yönetimi, bu meclisle kurulmuş.

Yurtta eski ve köhne, her ne varsa kaldırmış.

Yenilikler getirmiş ülkeyi kalkındırmış.

Atatürk hayran etmiş, Türk’e koca cihanı.

Bize bayram bırakmış, bu Yirmi Üç Nisan’ı

Ne mutlu Türk’üz bize, sonsuzdur övüncümüz.

Hep ileri gitmekte, Atatürk’tür öncümüz.

Sonra diğer öğrenciler de şiirlerini okuyarak bolca alkış aldılar izleyenlerden. Bir öğrenci yönetiminde, koro halinde okul şarkıları söylediler Ardından eğlenceli yarışmalara geldi sıra. Önce yumurta yarışı” Belirlenen yerde yarışmacı öğrenciler sıraya dizildiler. Her yarışmacının sapından ağza alınmış ağaç kaşığının içine pişmiş yumurtaları vardı. Yarış işareti verildikten sonra yumurtasını düşürmeden belirlenen yere ulaşan öğrenci yarışı kazanmış oluyordu. Derken onun ardından çuval yarışı, halat çekme yarışı ve buna benzer yarışlar yapıldı. Neşeli, coşkulu, curcunalı, eğlenceli bol alkış alan yarışlardı bunlar. Anaları babaları da sevinçle, gururla izlediler çocuklarını. Alkış sesleri ve coşkulu sevinç çığlıklarıyla dolup taştı tören alanı. Sonunda töreni sonlandırarak, bayramı izlemeye gelenlere de teşekkür ettim.

Çocukları geldikleri biçimde yeniden yürüyüş koluna geçirerek, okula doğru yönlendirdim.

Öğrenci velilerinden birçoğu yanıma gelip, bugüne kadar böylesine şenlikli ve bayraklı bayram izlemediklerini söyleyip kutladılar beni.

Hacı Mustafa Dayı da:

“Yaşa genç Muallim,” dedi “Ben de Gazi Paşa’nın (Atatürk) askeriydim. Bu ülke kolay kazanılmadı. Nice kan döküldü. Nice can verildi. Allah o günleri bir daha göstermesin. Seni dinlerken gözlerim yaşardı. Ne güzel anlattın. Ne yazık ki ömrü kısa oldu Gazi Paşamızın. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın. Seni ilk gördüğümde herkes gibi ben de, pek bir şeye benzetememiştim ama yanılttın bizi. Hele de çocukların ellerindeki bayraklarla bayramı gerçekten bayrama benzettin. “Akıl yaşta değil, baştaymış” sözünü atalarımız boşa dememişler. Bu söz sanki senin için söylenmiş. Sen ne cevhermişsin de bizim haberimiz yokmuş muallim! Helal olsun seni doğuran anaya, yetiştiren babaya ve okutan öğretmenlere. Gözüme girdin açıkçası. Bugüne kadar çok öğretmen gelip gitti ama senin gibi bu işi layıkıyla başaran çıkmadı.”

Doğrusu ya, gururumu okşamıştı Hacı Mustafa dayının sözleri.

“Çok sağ olun” dedim. “Bayram sonrası okullar kapanmadan okula gelir bizi onurlandırırsanız seviniriz. Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığımızı, o savaşın canlı bir tanığı olarak öğrencilerle birlikte sizden dinlemek isteriz.”

“İnşallah” dedi.

Kendisinin savaş gazisi olduğunu biliyordum.

Okul şarkıları ve marşlar söyleyerek okula doğru yönlendik öğrencilerle. O öğrenciler ki bizim umudumuz, bizim geleceğimizdi.

Atatürk Türkiye’sinin bir bireyi, bir öğretmeni olmanın gururu ve onuruyla başım dik d öğrencilerimle birlikte.