Hepimizin çocukluğunda anılarını dolu dolu yaşadığı, tazeliğini halen muhafaza eden, aile olarak bir arada yaşamanın hazzını ve mutluluğunu hissettiği bir evi mutlaka olmuştur. Dün gibi hatırlarım, annemin “Haydi, oğlum okula geç kalıyorsun”, babamın, “Okul çıkışı geç kalma, iş yerine gel!” deyişini. Aradan yıllar geçtikten sonra askere uğurlanışımı, 61 yıl aynı yastığa baş koyduğum eşim ile birlikte hayata ilk adım attığım, iki evladımı kucağıma aldığım evi ve yaşadığım anıları unutmak kolay değil. Sizlerin de unutabileceğini pek sanmıyorum.

Yeni binalar yapmak ya da cadde ve sokak genişletmeleri için bina yıkımları gerçekleştirilebiliyor. İçerisinde bir döneminizi geçirdiğiniz, anılarınızı biriktirdiğiniz evinizin yıkılması bir yana, bu anılarınıza tanıklık etmiş, yıkımlarda ziyan olan kıymetli şeyler de olabiliyor.

Bir gün Albayrak otoparktan aradılar:

“Alaybey Sokağı genişletiliyor. Otopark alanında yıkılmadan kalan tek binada yıkılıyor. Size ait özel çerçeveli bir ayna var. Yıkımda çöpe gitmemesi için ne yapalım?” dediler.

Ben de, “Kenan Kadife’ye teslim edin.” dedim.

Kısa bir süre sonra Kenan Kadife (Kayın biraderim) telefon etti:

“İlhan Ağabey, aynayı teslim aldım. Binada özel dört kapı ile dolap kapakları var. Onları da alıyorum. Galiba babamların kendi işçilikleri. Mahzuru var mı?”diye sordu.

Kenan Kadife’ye: “Ne mazhuru olacak, al!” dedim.

Dedim ama düşünmeye başladım. Yapılışını hayal meyal hatırladığım bina tam 80 senelik. Zaman zaman içinde bulundum. Yazımın başında da aktardığım gibi evlendim ve eşimle birlikte 8 yıl bu evde konakladık. Çocuklarımın ikisi bu evde dünyaya geldi. Üstelik marangoz bir babanın oğlu olarak büyüyen, 10 yıldan fazla marangozlukla uğraşmış, birçok kapı ve pencere yapmış biri olarak o ayrıntıyı ben göremiyorum da Kenan nasıl görüyor. Yazımızın bam teli bu nokta olacak! Ama söz döndü dolaştı, Rahmetli Âşık Veysel’e geldi. Onu da yeri gelmişken anlatalım:

"GÖRMEK İÇİN BAKMAK İLAZIM.

DUYMAK İÇİN DİİNEMEK İLAZIM."

Bu sözler Aşık Veysel’e ait. Biz öğrenci iken basit bir sahne yapılıp, müsamere salonu haline getirilen bodrumda iki arkadaşı ile türkülerini söylüyorlar ama, ortam çok gürültülü. Bir ara, “Duymuyok, duymuyok” diye bir ses yükseldi…

Rahmetli sesini yükseltti ve paragrafın başına aldığım sözleri söyledi.

Demek ki, o kapılara Kenan’ın baktığı gözlerle bakamamışım. Gerçi, Kenan sanatçı özelliği olan bir insan. 60 yaşından sonra, sanatsal özelliği olan fotoğraflar çekmeye, ebru ve minyatür resimler yapmaya başlayan birisi. Ayrıca kütüphanesinde seçkin kitapları var.

* * *

Başlığa aldığımız, ziyan etmeme hususu önemli ama, “Bam teli” olarak nitelediğimiz “Farkındalık” olayı daha önemli…

Bu, “Farkındalık” yahut ta “Uzmanlık” olarak nitelendireceğimiz özelliği nasıl kazanacağız? Eğitim sistemimizde bu konu yeterli işleniyor mu?

Bu konuda yeterlilik yoksa düzenlenmeye çalışılan eğitim sistemimize bu ayrıntıyı da eklemeliyiz.

Aklıma geldikçe hayıflandığım olaylardan ikisini buraya geçeyim de yazımız işe yararlık kazansın.

Yıl: 1965

Yer: Turhal

Kiremit fabrikamızı yeni aldığımızda makina dairesinin bir tarafında jeneratör salonu, diğer tarafında ise marangoz atölyesi vardı. Akıllı bir kuruluş. Kurucuların ilk meslekleri müteahhitlik olduğu için ellerindeki makinalarla fabrikaya marangoz atölyesi kurmuşlar.

Tuğla – Kiremit fabrikalarına tamamlayıcı ek ünite olarak torna atölyesi ile marangoz atölyesi eklemek en doğru yoldur.

Mesleğimiz marangozluk olduğu halde biz 100 metrekare bile olmayan atölyenin yerini kendimize takıntı haline getirdik. Atölyeyi bozduk. Üstelik antika sayılabilecek bir de planya ve kalınlık makinası vardı. Değerlendirmesi için bir akrabamıza verdik. Ama ziyan oldu gitti.

Fabrikayı satın aldıktan iki yıl sonra idi. Almus barajından tüm yöreye elektrik verildi. Fabrikanın elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla kullanılan jeneratörümüz Atatürk zamanında Ankara’ya gelmiş. Görevini tamamladıktan sonra, Keskin Belediyesi’ne geçmiş. Orada da şehrin ihtiyacını karşılamaya küçük geldiğinde, Turhal’a farikaya alınmış. 27 ton ağırlığına rağmen 135 beygir gücünde, gücü küçük muhteşem görünüşlü antika makinayı da yine 100 metrekareden az yerine tamah ederek, bozup hurdaya verdik. Bu büyük yanlışı kardeşim de, ben de algılayamadık. Yazık oldu.

* * *

Yol açma, kentsel dönüşüm gibi işlemler için yıkılan binalar gündeme geldikçe, yazdıklarım ve yaşadıklarım aklıma gelir. Belediyeciliğin çok ince iş olduğunu, geçen hafta yazdığım gibi, kadınların sürece dahil olmasının bu inceliği zenginleştireceğini düşünür dururum…

Yarın, 24 Kasım. Ülkemizin geleceğini aydınlatan öğretmenlerimizin en anlamlı günü. Bu vesile ile üzerimizde sonsuz emekleri olan öğretmenlerimizin bu özel gününü kutluyor, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cehalete karşı verdikleri savaşta hainlerce şehit edilen tüm öğretmenlerimizi sevgi, saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.