17Ağustos günü; 20 yıl önce yaşadığımız, Marmara depreminin yıldönümü idi.

Aslında bu yıl da bir gelenek bozulmadı diyebiliriz. Alışılageldiği gibi televizyonlarda alanlarında uzman bilim insanları görüşlerini açıklarken, ana haber bültenlerini de konuyla ilgili haberler süslüyordu. Bir katın demiri ile on katlı bina yapıldığı hatta on kat binada kullanılan demirin ancak bir dairenin 5,8'ine yetecek kadar olduğu bile anlatıldı ve depremden ders almadık denildi.

Çok abartılı bir haber olduğunu düşünüyorum.

Sorumlu mühendisliği formalite olarak görüp görevini yapmadan ücretlerini alanları görmemezlikten gelip, sadece müteahhitleri cezalandırmayı yeğledik.

Yani haber vermede ve hukuk olayında bile hatalar yapıyoruz. Bakış açımız kusurlu. Bakış açısının bu kadar hatalı oluşu; problem çözmeyi engeller.

Üzerine bina yapılması gereken taşlık, kayalık sağlam zeminler dururken; güzelim tarım arazilerine ruhsat veren kurumlara bilmem ki ne demeli?..

yılında yaşanan deprem felaketinden bir kaç yıl önce Erzincan'a dostları ziyarete gitmiştim. Bayimizin iş yerinde ağaç gölgesinde çay içiyordum. Bana; "Arabanız güneşte kaldı. Anahtarı verin de inşaatı yeni bitmiş sanayi sitesinin boş dükkanlarından birine çekelim!" dediler. Ben de anahtarı verdim. Çay içtikten sonra kalktım ve arabayı tekrar açık alana aldım. Neden böyle bir şey yaptığımı sorduklarında; "Ne olur, ne olmaz, binanın yıkılacağı tutar" dedim. "Deprem mi olacak" dediler. "O binaların yıkılması için deprem olmasına gerek yok. Beton da bozuk, proje de bozuk. Binanın cephesi 8 metre, rahat kullanılsın diye ortaya kolon konmamış. Üstelik betonun çakılı içinde portakal büyüklüğünde taşlar var. Demirler bir çok yerde açıkta kalmış görünüyor. Yani yıkılması için depreme gerek yok" dedim.

Bir kaç sene sonra deprem olduğunda Erzincan'a, "Geçmiş olsun" demek için gittiğimde, sitenin tamamı yerle bir olmuş, ama bayimizin komşusu ile arasındaki 4 metre yüksekliğindeki briket duvar sapasağlam ayakta duruyordu. Ders almaya gelince; Türkiye'de ders almada öncelikli yer Erzincan'dır. Çünkü geçmişe dönüp baktığımızda birçok yıkıcı depremi bu bölge gördü.

Gelelim ders almaya; Japonya iyi bir örnektir. Ders almaya yeter de artar bile. Bizden daha sık, daha şiddetli depremleri yaşıyorlar. Madenleri ve petrolleri yok. Ayrıca, o problemli zemine rağmen; dünyanın her bakımdan gelişmiş bir kaç ülkesinin içinde yer alıyorlar.

Amerika'yı ikinci kez keşfetmenin bir anlamı yok. Kristof Colomp keşfetmiş zaten. Deprem konusunda Japonların yaptığını yapmamız lazım.

* * *

Geldik mobilya konusuna. Mobilyalarımızda, deprem düşünülerek model oluşturulduğunu sanmıyorum. Bu konuda da Japonya'yı örnek almak en doğru yol olacaktır.

Hasan Yılmaz'dan dinlediğim bir olay var. Onu anlatalım ve sonra fikrimizi paylaşalım:

"Bir çocuk evdeki mobilyanın üst çekmecesini çekip, üstüne çıkmaya çalışıyor. Çekmecesi açılmış mobilya çocuğun ağırlığı ile devriliyor. Çocuk altında kalıyor ve ne yazık ki hayatını kaybediyor."

duvara tutturulsa idi; bu üzücü olay olmayacaktı.

Şimdi ortaya önemli bir durum çıktı bana göre; mobilya satanların yerleştirmede sorumluluk alma zorunluluğu olmalıdır.

Duvara tutturma vs gibi önlemleri ev sahibinin sağlıklı bir şekilde yapması ve uygulaması zordur.

Satıcının deneyim ve birikimini kullanmak gerekir. Bu da kanuna bağlanması gereken bir olaydır.

iş çıkarmış oluyorum ama, bir o kadar da faydalı bir işin önünü açmalarını sağlamayı hedefliyorum.

* * *

Geçen hafta kaleme aldığım, "Prize Takılı Bırakılan Şarj Cihazları Ne Kadar Elektrik Tüketiyor?" başlıklı yazımın son bölümünde, Araştırmacılar şarj cihazlarının, prizde boş halde takılı kalması durumunda göze gelmeyecek kadar küçük bir elektrik tüketimi gerçekleştiriyor diyorlar ama, toplam kaybı kitlesel olarak değerlendirdiğimizde küçümsenmeyecek rakamların ortaya çıkacağını yazmıştım.

Bu haftaki yazımda ismi geçen Hasan Yılmaz yaptığı hesaplama ile konunun önemini açıkça ortaya koyuyor. Bana gönderdiği iletide:

"Ağabey 40 milyon cep telefonunun şarj cihazı prizde takılı olarak yılda 0.50 cent elektrik tüketirse, tüm Türkiye olarak 20 milyon dolar tüketmiş oluruz ki, benim için hiç fena para değil." diyor. Geçen hafta kaleme aldığım yazımın önemini bu hesaplama umarım gözler önüne sermiştir.

En güzel günler sizlerin olsun.