Türkiye’de iki büyük bilim kurumu var; TÜBİTAK ve TÜBA.

TÜBİTAK: Türkiye Bilim ve Teknolojik Araştırma Kurumu; kuruluşu 1963.

TÜBA: Türkiye Bilimler Akademisi; kuruluşu 1993.

TÜBİTAK’ın amacı: Özellikle doğa bilimlerinde temel ve uygulamalı akademik araştırmaları desteklemek, genç araştırmacıları özendirmek.

TÜBA’nın amacı: Toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını sağlamak. Bilim ve araştırmanın standardını uluslar arası düzeye çıkarmaya yardım etmek.

Bilim akademileri tüm dünya ülkelerinde var. Örneğin Almanya’da 1652 yılında, Fransa’da 1666, ABD’de 1863, Rusya’da 1724, İtalya’da 1603, İsveç’te 1739, Bulgaristan’da 1869, Çin’de 1949 yıllarında kurulmuş. Bizde ise 1993’te; yani Avrupa ülkelerinden ortalama 350 yıl sonra. Zaten matbaayı da Avrupa’dan 278 yıl sora getirmişiz.

Bugün TÜBA’nın özerkliğine müdahale yapılmakta. Bu konuda Cumhuriyet’te Celal Şengör ve Orhan Bursalı bağırıyor, çağırıyor! Bir bilim kurulu katlediliyor diye... Ama basın, medya bu konuda yeterli duyarlılığı göstermiyor.

Oysaki bilime müdahale siyasete müdahale gibi değildir.

-Bilime müdahale, geriye dönüşün endişelerini taşır.

-Çünkü bilim, toplumsal gelişmenin ana damarıdır, zihinsel gelişmenin motorudur.

-Çünkü bilim, toplumsal aydınlanmanın dinamiğidir.

Resmi gazetede 27 Ağustos 2011 günü yayınlanan KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile “TÜBA”nın özerk yapısına müdahale edilmiştir. Özellikle TUBA üyelerinin seçim şekli değiştirilmiştir. 300’e çıkarılan üye sayısının 100’ü hükümet, 100’ü YÖK, 100’ü ise TÜBA tarafından seçilecektir. TÜBA başkanı genel kurulda asil üyeler arasından belirlenirken şimdi bu yetki kaldırılmıştır. Atama yapılacaktır.

Görüldüğü gibi siyaset, bilim kurulunun üzerinde belirleyici olmaktadır. Siyaset bu konuda ne kadar objektif olursa olsun güven sarsılacaktır. Kaldı ki bu durum her siyasi hükümet değişiminde tartışma konusu olacaktır.

Oysaki İran, Mısır, Ürdün gibi bazı devletlerin dışında tüm gelişmiş ülkelerde Bilim Akademileri özerktir, üyeler bilim kurulu tarafından seçilmektedir.

Siyasette İslâmi referansların da kullanılabildiği bir siyasi dönem yaşamaktayız. Bu nedenle TÜBA’ya, yani “Türkiye Bilimler Akademisi”nin özerkliğine müdahale elbette kuşku yaratacaktır.

88 yıldır oturmamış bir laik düzen yaşamaktayız. Halen laiklik kavgası veren bir toplumsal yapıyı henüz aşamamışız. Böyle bir ortamda Türkiye biliminin beyni sayılan bir kuruma müdahale, bilim dünyasında tedirginlik yaratmaktadır

Siyaset, ya bu değişimin gerekçelerini daha reel bir anlatımla, bilim dünyasını ikna etmelidir. Ya da yapılan bu müdahale geri çekilmeli, kurum önceki özerk biçiminde bırakılmalıdır.

Tabii burada siyasetin müdahalesini haklı olarak eleştiren “Akademi” de, kendi içindeki benzer davranışları ötelemelidir.

Örneğin dünyaca ünlü sosyal bilimcimiz Şerif Mardin’in üyeliğinin TÜBA tarafından iki kez reddedilmiş olması çok eleştirel bir konu olmuştur. Şerif Mardin’in İslâmi konularda araştırma yapmış olmasından hareketle üyelik kabulünün reddedilişi, bilim dünyasının vicdanını rahatsız etmiştir.

Türk toplumundaki değişim ve gelişmeleri, “mahalle baskısı” gibi sosyolojik bir realiteyle ifade eden Şerif Mardin de siyasetin bilim kuruluna yaptığı bu müdahaleyi eleştirmiştir.

Nitekim gazeteci Ruşen Çakır’a “Dünya’nın hiçbir yerinde bilim akademilerinde böyle cımbızla adam seçmek yok!” demiştir.

TÜBA üyesi bilim adamları ise yaptıkları toplu bir açıklama ile önce Cumhurbaşkanı ile görüşüp KHK’nin geri alınmasını sağlamak istediklerini, aksi durumda TÜBA üyeliklerinden istifa ederek bağımsız bir “Bilim Akademisi” oluşturacaklarını duyurmuşlardır.

Ne derece gerçekleşir bilemiyoruz ama bilim dünyasında böyle bir tartışma Türkiye için iyi bir görüntü vermeyecektir.

Nitekim bu endişeleri “Avrupa Bilim Akademileri” de paylaşmıştır. 40 Avrupa ülkesinden 53 Ulusal Bilim Akademisi’nin oluşturduğu bir federasyon olan ALLEA, endişelerini bir mektupla Cumhurbaşkanı Gül’e iletmiştir.

Mektupta özet olarak şu ifadeler kullanılmıştır:

“Bir ulusal akademinin temel misyonu toplumda bilimin bilinci olarak görev yapmaktır. Bunun için de siyasi, ekonomik ve ideolojik bağımsızlığa sahip olmalıdır; ülkenin en iyi bilim insanlarını çatısı altında toplamalıdır.

Son yapılan yasal değişiklik ile TÜBA’nm bağımsızlığını yitireceğinden ve temsil ettiği bilimsel mükemmelliğin erozyona uğramasından kaygı duyuyoruz. Sonuçta Akademi, bilim ve teknolojinin gelecekteki rolü konusundaki ulusal ve uluslararası tartışmalarda inandırıcılığını yitirmiş olacaktır. (...)

Dahası bu son yasal değişiklikler hem TÜBA’nın başarılarına gölge düşürüyor, hem de bilim, teknoloji ve inovasyon dünyasında ülkenin adını lekeliyor.

Bu nedenle yetkiniz altındaki anayasal araçlardan yararlanarak, akademinin özerkliğini yeniden kazanmasına yol açacak şekilde kararnamenin yeniden gözden geçirilmesini rica ediyoruz. (...)

Bu yazdıklarımızın ışığı altında TÜBA’nm ulusal bir Akademi olarak görev yapabilmesi için temel koşulların korunmasında bizimle görüş birliği içinde olacağınıza güveniyoruz.”

Hem Türkiye hem Avrupa bilim adamlarının kaygıları önemsiz değildir.

57 İslâm devleti içinde, eksik ve aksak ta olsa tek lâik devlet olan Türkiye’de bilim dünyasının kaygıları, her halde göz önüne alınacaktır ve de alınmalıdır.