İbrahim Müteferrika’nın; Osmanlı’da ilk defa matbaa kurarak kitap basımı gerçekleştirdiğini bilmeyen yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığının Türk Klasikleri 32. sırada yayınlanan kitabından edindiğim bazı bilgileri okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
1674 yılında doğan İbrahim Müteferrika; Macar asıllı protestan bir ailenin çocuğudur. Matbaacılıkla ilgili işleri de Macaristan’da öğrenmiştir.
1692 yılında Osmanlı – Avusturya çarpışmasında Osmanlı ordusuna esir düşmüş, İstanbul’da esir pazarında köle olarak satılmıştır. Köleliğinden önce Macarca, Latince ve Fransızca bilmekteydi. Esareti sırasında Türkçeyi Müslüman olduktan sonra da Arapça ve Farsçayı öğrendi.
30 yaşına gelmeden yazdığı “Risale-i İslamiye” adlı kitabı ile devletin ileri gelenlerinin dikkatini çekti ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın iltifat ve himayesine mazhar olmuş, kısa süre sonra da Müteferrikalığa yükselmiştir. (Müteferrika; padişah ve vezirlere hizmet veren kişidir. Ayak işleri yapan hizmetçi değil.)
* * *
MİLLETLERİN DÜZENİNDE İLMİ USÜLLER (Usül’ül-Hikem Fi Nizam’il Ümem) İsimli kitabının 30 ve 31 nolu sahifelerinde devlet idaresi şekillerini söyle anlatıyor:
“Bunlardan birincisi Eflatun’un yoludur. O demiştir ki, ‘Halk bir akıllı ve adaletli padişaha biat ve itaat edip ona tabi olur. Bütün devlet işleri onun görüş ve tedbirlerine göre yürütülür. Onun elinde tam yetki vermek ve hükmüne razı olmak gereklidir.’ Bu devlet ve sanat anlayışı, Latin ve Yunan bilim adamlarının lisanında ‘monarşi’ monarh’ya diye adlandırılır ve böylece bilinir. Sultanların çoğunluğu yeryüzünde, bu görüşe göre ortaya çıkmıştır. Bu görüşte hükümdarın yüce bir soydan gelmesi, övülmüş ve itibarlı olması esastır.
Bunlardan ikincisi; Aristotales’in yoludur. Ve o demiştir ki; ‘Saltanat tedbiri, devlet ileri gelenlerinin (ayanı devlet) elinde olmak gerektir. Bu durumun gereği içlerinden biri cümleye başkan seçilip diğerleri tedbir ve istişarede birlikte olur. Ta ki, herhangi bir kimse soyu ve sopuyla saygınlığı ve eşsizliğini ileri sürüp müstakil olmakla adaletli kanunlardan sapmasın. Bu çeşitli devlet, bilginlerin dilinde Aristograsya (Aristograsi) diye isimlendirilir. ‘Gorasya’ sözü, hikmet manasınadır. ‘Amme tedbiri ayan’ derler. Halen Venedik devleti bu kurala göre yönetilmektedir.
Bunlardan üçüncüsü ise Dimokratis’tir. Ve o demiştir ki; ‘Devletin yönetiminde reayanın (bütün halkın) olması gerektir. Ta ki kendilerinden zulmeti def’e kaadir olalar. Ve bu şekildeki yönetim usulünde seçim esastır. Mesela, her on köy halkı, içlerinden birer ikişer akıllı ve tedbirli olarak tanıdıkları adamı kendi arzularıyla seçip hükümetin bulunduğu, divan kurulan yere gönderirler. Onlardan, on köy halkının muhtarları da içlerinden birer adamı isteklerine göre seçerler. Böyle böyle cümlenin muhtarı olan on adam seçilmiş olur. Seçenlerin hepsi bu on şahsın yönetimini kabulde ittifak etmiş olurlar. Bu on kişi bir yıl süre ile hükümette (divanda) oturur, meseleleri çözüp bir sonuca bağlayarak işleri yürütürler. Gelecek sene de aynı yolla on kişi seçilir. Önceden seçilen bu on kişi, geçen yıl hükümette olup ayrılanların işlerinin muhasebesini görürler. Kötülüğü görülenlerin hakkından gelinir. İşte bu devlet yönetimi şekline ‘demokrasiya’ (demokrasi) denir. Yani demokratis (demokrasi), reye dayalı hükümettir. Bu hükümet, halkın yönetiminde mahirdir. Halen Flemenk ve İngiliz devletleri bu kurallara göre yönetilmektedir. Ve söz konusu edilen bu üç yönetim kuralı, diğer milletlerin ve dinlerin bulunduğu ülkelerde genellikle yürürlüktedir.”
* * *
Devlet idaresinin ve demokrasinin tartışıldığı bu günlerde; 300 sene kadar önce padişahlık devrinde; İbrahim Müteferrika’nın bu konuda kitaplar bile yazdığını hayretle öğrenmiş bulunuyorum.
Sayın okuyucularımla paylaşmayı faydalı buldum.
En güzel günler sizlerin olsun.
19.03.2014