Bu ülke bir ihtirasa kurban edilmemeli... Bu ülkenin insanlarıyla alay edilmemeli...
Zaten siyasi liderlerin söylemleri ve tutumlarıyla, hergün hava raporu gibi ölüm ve şehit haberleriyle gerilmiş bir toplum...
Evet beyler... Analar ağlamasın denilmişti, ama analar yine ağladı. Barış süreci denilmişti, savaş sürecine dönüştü. Açılım denilmişti, saçılım başladı.
Sandıkta yani 7 Haziran'da halk koalisyon demişti, ama Beştepe'den olmaz denildi.
***
Ve gündeme erken seçim sokuldu.
Peki erken seçim Türkiye'nin sorunlarını mı çözecektir ya da Türkiye'yi mi çözecektir?
Sandıktan çıkan iradeye saygı gösterilmesi gerekirken neden erken seçim?
Aynı sonuç çıkarsa kurulamayan koalisyon mu kurulacaktır?
Bugün herkes büyük bir kuşku içindedir. AKP ve CHP'nin de, MHP ve HDP'nin de tabanı bu kuşkuyu duymaktadır.
Sanki derin bir irade, büyük ve tehlikeli bir yolun taşlarını döşemektedir.
İşte bunun için diyoruz ki, bu ülkeye yazık ediyorsunuz beyler...
***
Aslında siyasetin görüp dillendiremediği ya da görmek istemediği şey:
-Artık Türkiye siyasetinin, 7 Haziran öncesi gibi olamayacağıdır.
-Çünkü siyasetteki taşlar yerinden oynamıştır beyler...
Ve bugün muhalefetin de göremediği şey:
Fiili bir "Başkanlık Sistemi"nin başlatılmış olmasıdır.
Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesinin referandumla kabul edildiği gün, yani 21 Ekim 2007 günü % 70 evetle başkanlık sisteminin ilk kilometre taşı konulmuştu bile.
Ve o gün, 82 darbe anayasasında Cumhurbaşkanı yetkileri fazladır, yeniden düzenlenmeli ve kısıtlanmalıdır diyen siyaset bilimcileri dinlenmeyerek, ikinci kilometre taşı konulmuştu.
Oysaki 82 anayasasındaki bu yetkiler, Kenan Evren'e göre düzenlenmişti.
Ne Özal ne Demirel ne de Sezer bu olguyu görememişler ya da görmek istememişlerdi.
İşte 82 darbe anayasasının açtığı tahribatlar, aynen Rusya'daki Çernobil faciasının yıllar sonra görünen tahribatları gibi bugün görünür olmuştur.
***
Ve bugün yaşanan siyasal ve toplumsal bunalımın nedeni, itirazların hiç gözetilmemesidir beyler...
Çünkü 30 yıldır bölünme korkusu yaşanmıştır bu toplumda ve de halen yaşanmaktadır. Ama bu korkuyu yok edecek hiçbir siyaset geliştirilememiştir.
Ancak yıllarca hamasi sözlerle siyaset yapılmıştır bu ülkede.
Oysaki Atatürk 1933'te, "...Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur..." diyerek bugünlere de yol göstermişti.
Ne yazık ki, hergün Atatürk diyenler bile bu sözdeki anlamı görememiş ve yakasında rozet taşımakla yetinmişlerdir.
Evet beyler, bu söz bir kez daha okunmalı ve de ülke ihtiraslara kurban edilmemelidir.