Geçen hafta, bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak, gençlerin önemli bir oranda “hayatından memnun olmadığı” gerçeğine değinmiş, işsizlik konusundaki ürkütücü rakamları verdikten sonra, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı güçlendirerek ekonomik sorunlarımızın ve dolayısıyla işsizliğin üstesinden gelebileceğimizi vurgulamaya çalışmıştık.

Bu konunun devamı niteliğinde olmak üzere, hafta içinde “beyin göçü” sorununa ilişkin önemli bir uyarı ile karşılaştık.

24 Mayıs 2017 günlü Hürriyet’in Ekonomi sayfasında Sayime Başçı’nın bir haberi:

“Yeni istihdam için büyüme şart” diyen Sabancı CEO’su Mehmet Göçmen’in “Gençler giderse darboğaza gireriz” cümlesi başlığı oluşturmuştu.

*

Mehmet Göçmen, Türk ekonomisinin en büyük sorununun “genç işsizlik” olduğunu ve yüzde 23’ü işsiz olan gençleri iş sahibi yapacak yatırım ve istihdam ortamının yaratılması gerektiğini ifade ettikten sonra, “Yetenek yönetimini şirketlerimizin en üst noktalarına taşıyamadığımız takdirde, gençlerin başka ülkelere gitme isteği artıyor. Zaten sınırlı sayıda olan yetenekler giderse, büyük şirketler darboğaza girer” değerlendirmesini yapıyor.

*

Beyin göçü, yetiştirilmesi için büyük kaynaklar harcanan bilim insanı, hekim, mühendis gibi nitelikli gençlerin, ilgisizlik veya olanaksızlık nedeniyle yurt içinde istihdam edilememesi, ya da çalışma ortamının yetersizliği, huzursuzluğu, mutsuzluğu yüzünden, daha gelişmiş ülkelere göç etmesi anlamına geliyor.

Bir başka anlatımla ise, beyin göçü, yeterince gelişmemiş ülkelerin, gelişmiş ülkelere kaynak aktarımı olarak değerlendiriliyor.

Yani, fakir ülke, ulusal kaynaklarını kullanarak yetiştirdiği beyinleri zengin ülkelere kaptırmak suretiyle zarara uğruyor.

*

Yetişmiş insan gücünün kaybı, genellikle “geçici” de olmuyor.

Gelişmiş ülkeye yerleşen, orada bir hayat kuran nitelikli insanlar, tüm duygusal bağlarına rağmen, ülkelerine ancak “tatil” için, “sevdiklerini görmek” için veya “nostaljik” duygular yaşamak için geliyor, sonra geri dönüyorlar.

Sabancı Holding CEO’sunun da belirttiği gibi, beyin göçünü önleyemezsek, ülke olarak çok şey kaybederiz.

İnsan gücü değişimi, elbette dünya ile entegre olmanın doğal bir sonucudur. Ama, “beyin göçü” farklı bir olgu…Bir çeşit değer kaybı…

*

“Beyin göçü”nü, Çorum açısından da ciddi biçimde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Çorum’un gençleri, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinde, hatta yurt dışında çok iyi eğitim alıyorlar, alanlarında uzman veya bilim insanı oluyorlar.

Onların beyin gücünden, Çorum’un ekonomisi, sosyal, kültürel ve kentsel yaşamı adına yararlanabilmemiz için, uygun çalışma ortamını ve yaşam koşullarını sunmak zorundayız.

Yalnızca ücret açısından değil, yaşam standardına ilişkin beklentileri açısından da tatmin edebilmeliyiz ki, büyük kentin avantajlarından vazgeçip Çorum’a gelebilsin.

*

Burada, gazetemizin, Çorum’u her bakımdan büyütme çabalarının önemi de ortaya çıkıyor.

Çorum’da sosyal yaşam canlanırsa, eğitim, sağlık, spor adına istenilen kalite yakalanırsa, iyi yetişmiş Çorumlu genç, hem ailesiyle birlikte yaşamak, hem de kendi toprağına hizmet etmek için Çorum’a dönmekte tereddüt göstermez.

Ama, her alanda bir alt kaliteye mahkûm olacağını görürse, böyle bir özveriye neden katlansın?

İşte Çorumlulara düşen görev bu; Çorum’un her alanda çıtasını yükseltmek, Çorum’u her bakımdan daha yaşanır bir kent haline getirmek…

Yani ortak paydamız, “büyük ve gelişmiş Çorum” olmalı…

Gazete olarak biz hep bu çağrıyı yapıyoruz, bu fikir iklimini oluşturmaya çalışıyoruz.

Umarız anlaşılıyordur bu çabalarımız…