“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” der ya Özdemir Asaf…
Kitaplar dolusu yorumlasan, yine de sonlandırmış olamazsın bu dizedeki derinliği.
Beyaz, saflıktır, temizliktir, dürüstlüktür, masumiyettir, kutsallıktır, duygusallıktır…
Beyaz, umuttur daha ötesi, aşktır, tutkudur…
Coşkudur hatta…
Yaşama coşkusudur.
Daha da ne aklınıza gelirse odur, iyilikten, güzellikten, sevgiden yana…
*
Geride kalan 45 yılda, kar gibi beyaz tutmak için çırpınıp durduk insanlık karnemizi.
Ama, ya bütün renkler aynı hızla kirleniyorsa…
*
Kirlenmişliği, kıyıya vuran minik Aylan’ın cesedine bakarken hissettim içimde.
Gözlerimden süzülen yaşlar, temizlemeye yetmezdi ki bu insanlık kirini…
Yetmedi de…
Boğazımda bir düğümden öteye geçemedi.
*
Sıra sıra al bayrağa sarılı tabutlar geçiyor gözümün önünden.
Fatihalar gönderiyorum şehit ruhların ardından…
İçimdeki acı hafiflemiyor ki…
Hiçbir şeye gücüm yetmiyor ki…
*
Neden buradayız?
Ne oldu bize ki, boyun eğiyoruz kirliliğe…
Kirlenmeye terkediyoruz kar beyaz umutlarımızı, geleceğimizi…İnsan sevgisiyle yoğrulmuş bembeyaz yüreğimizi…
Neden bu çaresizlik?
*
Bugün, bir koca 45 yılı geride bırakıyorum meslek yaşamımda.
Kutlanası bir yıldönümü.
Ama mutsuzum.
Bütün renklerin aynı hızla kirlenmesinden hepimiz nasibimizi alıyormuşuz gibi geliyor bana.
Hep iyi duygular üretsek de, sevgiyle sarmalamaya çalışsak da dünyamızı; yetmiyor!
Kirlenme baskın çıkıyor.
Hadi kutlu olsun kırkbeş yıl, ama…
İçimde bir şeyler kararıyor sanki…
İçimde bir şeyler ölüyor…