Cumhuriyetçi, Kemalist ve laik değerlerle donatılmış değerlerini ve de ettiği yemini unutup, kendini Mehdi sanan bir kişiye “biat” eden bir kısım ordu mensuplarının...

Ordu, yargı, istihbarat ve eğitim başta olmak üzere devletin tüm birimlerine ve sinir uçlarına yerleşmiş ya da yerleştirilmiş kimliklerin…

Yani bu kimliklerin ete kemiğe bürünüp, “cemaat” diye görünüp, İslam'ı Siyonizm'in ve emperyalizmin hizmetine sunması ile yaşanan kanlı bir kalkışma idi.

***

Siyaset bilimcilerine göre, küresel bir projenin İslam dünyasındaki kurumu idi bu cemaat

Çünkü kim ne derse desin, Batı için İslam büyük bir tehlikedir. Bu bakış değişmemiş ve de ne modernleşmesi istenmiş ne de radikal olması… Ama kontrol edilmesi istenmiştir.

İşte bunun için bir cemaat, bunun için bir mehdi yaratılmıştır.

İslam’ı ABD’nin hizmetine sunan, CİA tarafından kollanan ve de “Kâinatın İmamı” olarak sunulan bir mehdi…

Ve devletin damarlarından beslenmiş, sinir uçlarına yerleştirilmiş bir cemaat…

Ve de verilen ifadelere bakılırsa, orduyu teslim alacak kadar güçlenmiş bir cemaat...

***

15 Temmuz 2016 kalkışması; arkasında ABD’nin olduğu işte böyle bir cemaatin, Cumhuriyete karşı kanlı bir kalkışması idi.

İncirlikten kalkan tanker uçakların desteklediği uçaklarla, tanklarla İstanbul ve Ankara sokaklarında katliam yapan bir kalkışma…

TRT Ankara Radyosu'ndan “Cumhurbaşkanı gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde...” diye başlayan, “Yurtta Sulh Konseyi yönetime el koydu” diye noktalanan kanlı bir kalkışma...

Kim ne derse desin Türkiye o gün, ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşamış, büyük bir tehlikenin eşiğinden dönmüştü. 251 şehit, 2 binden fazla yaralı vererek...

Çünkü o gün kitlesel bir karşı duruş, bu kalkışmayı püskürtmüştü.

Ama bir sormak gerekir; “Peki, ya bu kalkışma başarılı olsa idi?” diye…

***

Ne yazık ki bugüne kadar, cemaatin arkasındaki asıl irade, iktidar ve muhalefet tarafından ne ciddi ciddi sorgulanır ne de araştırılır oldu.

Ama çok şeyler söylendi 15 Temmuz için

“Bu bir senaryo, bir kurgudur” denildi. “Bu bir kontrollü darbedir” denildi.

Kimi “Bu bir darbedir”, kimi de “bu bize bir fırsattır” dedi.

Nitekim Kılıçdaroğlu’nun “Kontrollü bir darbedir” sözü gibi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allah’ın bize büyük bir lütfudur” sözü gibi…

Ama içinde kuşku taşıyan bu ifadelere ve de 15 Temmuz’a kuşkulu gözle bakanlara karşı, CHP’de önemli bir kimlik olan Grup Başkanvekili Özgür Özel, bir nokta koymuştu. Ve “15 Temmuz’a bazı yerlerde ‘tiyatroydu’ deniliyor, tiyatro miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi; rejime, Meclis’e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediliyordu ve bu ülkenin rejimini değiştirmeye çalışan bir darbe girişimiydi” demişti.

***

Ama şu sorulara, bu toplumu ikna edecek kadar bir cevap bulunamadı:

Nasıl olur da; devletin gözü önünde 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda bir cemaat bu kadar büyür, generalleri, emniyet müdürlerini, istihbaratı, valileri, yargıçları, savcıları yani genelde devletin tüm önemli birimlerini, kimliklerini kendisine katar ve kontrol altına alır?

Nasıl olur da; askeri liselerin, Harp Okullarının, Harp Akademilerinin kontrol altına alınacak kadar içine sızar?

Ve nasıl olur da; cumhuriyetçi ve laik bir eğitimin içinden geçmiş bu kimlikler, kendini mehdi sanan bir kimliğe biat eder?

Evet, nasıl olur? Aslında sorgulanması gereken işte budur…

***

Evet, bu cemaat ve de yaratılan bu mehdi bir küresel projedir.

Özellikle de bir Amerikan projesidir. Ama bu devleti 80’li, 90’lı, 2000’li yıllarda yönetenler de suç ortağıdır.

-O günden bugüne bu ülkeyi yöneten hükümetler, başbakanlar, cumhurbaşkanları…

-O günlerde askeri okullarda komutanlık yapanlar…

-O günlerde bu mehdiye saygılarını sunanlar…

-Çankaya’da bir hukuk danışmanı gibi oturup, yetkilerini elçilerin güven mektubunu almaktan ibaret sanıp, ülkedeki gidişi odasından seyredenler…

Özet olarak, devletin gücünü kullanan ve de bu oluşumlara seyirci kalan tüm siyasetler bu mehdinin yaratılmasından sorumludur.

***

Evet, bir kez daha soralım; “Ya bu kalkışma başarılı olsa idi?” diye…

Elbette ve de elbette bir “iç düşman” yaratılacaktı. Ve de bu “iç düşman”, büyük bir olasılıkla “BİR İNANÇ GRUBU” (!) olacaktı.

Çünkü tüm darbeler, ancak ve ancak bir “iç düşman” yaratarak ayakta kalabilir.

Ardından parçalanmış bir ordu, parçalanmış bir toplum, parçalanmış bir Türkiye...

Yani Batı’nın, özellikle de ABD’nin dört gözle beklediği yeni bir Türkiye…

Diyebiliriz ki 15 Temmuz 2016’da Türkiye, işte böyle bir felaketin eşiğinden döndü!

Hem de halkın karşı koyuşuyla…