Doktor Şükrü Tokatlıoğlu ile telefonlaştığımız olur. Bir hafta önce de telefonlaştık. Beni yemeğe davet etti. Yemeğin ardından çay içerken, içinde bulunduğum 14 öğrencili sınıfın öğrencilerinin beşinin sonradan profesör olduğunu anlattım...

Kendisine has atak halini takındı ve "Aman ağabey bunu yaz! Çeşitli konularda senelerdir yazıyorsun da bu kadar ilginç bir olayı neden yazmıyorsun? O lise, ondan sonraki senelerde, belki de senede bir profesör bile çıkarmadı. Napolyon'un ‘para , para , para’ dediği gibi ‘eğitim, eğitim, eğitim’ diye yazıyorsun da bu kadar ilginç bir olayı neden yazmıyorsun? Aşk olsun!" dedi.

Yazmak görev oldu. Başlıyorum:

•Yer: Çorum Lisesi (Günümüzdeki adı ile Atatürk Lisesi)

•Yıl: 1952 - 1953 eğitim ve öğretim yılı

•Sınıf: On birinci sınıftan on ikinci sınıfa geçilince 41 öğrencinin 27’si edebiyat şubesini seçmiş ve fen şubesinde 14 öğrenci kalmıştı.

•Öğrenciler:

101 Duran Leblebici (Profesör)

139 Turan Ilgaz (Profesör)

149 Türköz Uğur (Profesör) sınıfın tek kız öğrencisi, ABD'de burslu okumak için tek kişilik hak vardı, onu kazandı. (Diş Tabipliği) İki yıl önce rahmetli oldu.

165 Özdem Çelik (Profesör)

189 İlhan Çenesiz (Bu satırların yazarı)

231 Cahit Garipoğlu (Üniversite eğitimi yok.)

269 Dr. Sıddık Merzifonlu (Rahmetli. 2 ayrı dalda uzmanlığı var.)

306 Remzi Dinçel (Rahmetli. Genel Cerrah. Hava Kuvvetlerinden emekli Albay)

*Ahmet Çoban (Profesör) Kanada'da yaşıyor.

*Asaf Ataberk (İktisatçı) Ziraat Bankası’ndan emekli

*Atilla Tüblek (Maden Yüksek Mühendisi) Zora düşmüş kömür ocaklarını kurtarması ile tanınan ünlü bir isim.

*Bedri Saka (Üniversite eğitimi yok.) Samsun Merkez Bankası’ndan emekli.

*Namık Kemal Sözüdoğru (Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü Mezunu) ABD'de yaşıyor.

*Kadir Büyükacar (Ziraat Yüksek Mühendisi)

Numaralarını yazamadığım son altı öğrencinin numaraları 400'lü rakamlarla başlıyor olsa gerek. O numaralar birlikte öğrenim gördüğümüz dönemde de pek hatırımda değildi.

•Üniversite mezunu öğrencilerin yüzde 90'ı İTÜ mezunu, üstlendikleri görevlerde başarılı olmuşlardır.

•Okul dışında ders aldıkları yer yok. Belki de dönemin şartları da göz önüne alındığında evlerinde elektrik olmayanlar bile var.

Bu durumdan sonra, günümüzdeki duruma bakınca büyük ayrıcalık olduğu, eğitim sistemimizin 65 yılda gelişme göstermediği gibi, büyük kan kaybettiği görülüyor.

* * *

Eğitim sistemimizle eskiden beri çok oynanır. Bu konuda ilk mağduriyet yaşayan kuşak da bizim kuşağımızdır. Lise eğitimini 4 yılda tamamlayarak 12. sınıftan mezun olan ilk kuşağız. Bu sistem kısa bir süre sonra tekrar 3 yıla indirildi. Böylelikle eğitim süresi tekrar 11 yıla düşürüldü.

Değişime uğrayarak ilerleyen eğitim sistemimiz konusunda tanık olduğum ilginç bir olayı anlatmak isterim:

Kısa süren kurslarla öğretmen açığının kapatılmak istendiği yıllardı. Vapurla Kadıköy’den Karaköy'e geçiyordum. Sanırım, kursla öğretmen olan kişilerdi. Birisi: “Geçenlerde bizim arkadaşlardan birine öğrenci soru sormuş. Cevap için bizimkisi bocalarken diğer arkadaşı ‘Ne insafsız öğrencisin. Soracak soru mu kalmadı? Öğretmeniniz jet öğretmen. O soruya cevap verebilir mi?’demiş.” ve gülüştüler.

Böyle bir olaya rağmen öğretmenin veya öğrencinin eksiği olduğunu düşünmüyorum. Sorun aslında yaklaşım yanlışından kaynaklanıyor. Amerika'yı yeniden keşfetmeye uğraşmak nasıl yanlışsa yeniden eğitim sistemi keşfetmeye çalışmak da o kadar yanlış. Bu işi çözmüş birçok ülke var. Onlardan bize uygun olanını seçip hiçbir şey katmadan uygulamak çözümü sağlar. Bu konuda herkes bir şey icat etmeye kalkarsa bocalama bitmez, olan çocuklarımıza olur.

* * *

Yazımız yeni hükümetin kurulması, Milli Eğitim Bakanlığındaki yerini Sayın İsmet Yılmaz'ın koruması bakımından uygun zamana denk düşmüştür.

Müfredatta önemli değişimler konuşuluyor. Ama müfredat sözcüğü benim sinirlerimi oynatıyor. On sene kadar önce deneyimli bir öğretmen yakınımıza "Siz ne biçim öğretmensiniz? Öğrenci okulda verdiğiniz dersle üniversite kazanamıyor, dershanede verdiğiniz dersle kazanıyor. Bunda bir oyun yok mu?" dedim.

Kendisi de "Bizden kaynaklanan bir şey yok. Müfredatla üniversiteye giriş sınav soruları bağdaşmıyor. Dershaneler bu sorunu çözüyor." dedi.

Dedi de soru hazırlayanların bu ayıplı yaklaşımı tüylerimi diken diken etti. Okulda başka şey öğreteceksin, sınavda öğrettiğinle ilgisi olmayan sorular soracaksın.

çirkin, bundan ayıplı bir şeyin olacağını düşünemiyorum.

* * *

Sayın Bakanımızdan istirhamım ‘Müfredat’ mı yoksa başka bir şey mi, adı ne olursa olsun düzgün bir eğitim sistemi olsun. Eski müfredat dershaneleri, soygun düzenini doğurmuştu. Yenisi de başka ucube doğurmasın.

* * *

Mümkün olsa da bizim sınıfın listesini Sayın Bakana ve Milli Eğitim Bakanlığımızın üst düzey yetkililerine gösterebilsek.

sınıf dönemin koşulları ve imkanları da ele alındığında muhteşem görünüyor ama 1950'de mezun olan bizden iki devre önceki sınıf daha da muhteşem.

Dünyaca ünlü Profesör Doktor Sadık Kakaç,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Başkanı Süheyl Elbir,

Vehbi Sabuncu,

Önce Çorum’da sivrisineğin kökünü kurutup, sıtma hastalığını ortadan kaldıran, sonra uzun süre başarılı bir şekilde Çorum Belediye Başkalığı yapan Dr. Turhan Kılıçcıoğlu.

İsmini toparlayamadığım, Türkiye genelinde büyük hizmetler sunmuş birçok değerli ağabeyimiz var.

Bu isimler ve daha niceleri o dönemin kıt imkanları ile yetişiyorlarsa bugünün imkanları ile daha iyilerinin yetişmesi lazım.

•Kaybettiğimiz işe yarar şeyler nelerdir?

•Yeni faydalanılacak şeyler nelerdir?

İrdelemek lazım, ama yine de en pratik yol, yukarıda yazdığımız gibi bu işte başarılı olmuş ülkelerin sistemlerinden birini seçip uygulamaktır.

Yeni icatlar üretmeye kalkınca işler karışıyor.

En güzel günler sizlerin olsun.