Ben hayat yumağını

Sustum, sabırla ördüm.

Ve şu kısa denebilecek ömrümde

Ben ne insan müsveddeleri gördüm...

.

İsyanlarım tarifsiz,

Acılarım sahipsiz,

Şerefini satan, şerefsiz

Ben ne leşler, ne pislikler gördüm...

.

Gördüm; sevgiye muhtaç,

Gördüm; şefkate muhtaç,

Gözü doymaz; gönlü aç,

Ben ne yamyamlar, ne hırsızlar gördüm...

.

Oh çekilmez yaraya

Kurşun girmiş araya

Tanrı, diye paraya

Ben ne tapan yaratıklar gördüm...

.

dizeler Ahmet Selçuk İLKAN’a ait...

Yazın bilimciler, birbirini iyi anlar... A.Selçuk İLKAN Üstadın; bu dizeleri nasıl bir ruh haliyle yazdığını tahmin edebiliyorum...

Ben de yaşadım benzeri ruh halini.

O ruh hali bana da döktürdü benzeri dizeleri.

İlkan Üstat; yaşadığı hayal kırıklıklarını (tıpkı benim gibi) biriktirip biriktirip içine atmış. Artık taşıyamaz hale gelince de; bu duygularını, sözcüklere dökmüş…

Sonra bu kelimeleri yoğurup, sıkıp; taş haline getirmiş. Daha sonra da bu taşları; “maddi çıkarları uğruna”, tüm kutsal değerleri çiğneyen, gözü ranttan, paradan başka hiçbir şey görmeyen, kendinden başkasını düşünmeyen, insanlıktan nasibini almamış, insan müsveddelerine, atmış... (Hatta atmaktan da öte; onları, adeta “taş bombardımanına” tutmuş.

… …

Yüreğine, bileğine, kalemine sağlık İlkan Usta’nın...

Ne güzel eylemiş, ne güzel söylemiş; benim duygularımın da tercümanı olmuş...

Ben de (üstat gibi) gerek aktif çalışma yaşamımda ve gerekse normal yaşamımda; insanlıktan nasibini almamış nice insanlar görüp, tanıdım.

Ve güvendiğim dağlara kar yağdıran, nice sefille birlikte çalışmak zorunda kaldım.

İnsanın talihi bir kez ters gitmeye görsün…

Saygılı, saygısız, görgülü, görgüsüz, şerefli, şerefsiz... Vefalı, vefasız... Hayırlı, hayırsız... Namuslu, namussuz... Donunu bile toplamaktan aciz olup, kendini bir halt sanan; nice gerzekler çıkıyor karşına.

Başın beladan kurtulmuyor.

Böyle olaylar, böyle insanlar yazdırıyor böylesi şiirleri.

Tekrar yüreğine, bileğine sağlık İlkan Üstat.

Duygularımı yansıtmışsın.