Dünkü yazımın sonunu "...diyebiliriz ki bugün tüm belediyeler, sivil halkın temsil gücünün yansıyabildiği, demokrasinin tabandan gelişebildiği kurumlardır. Yani öyle olmalıdır" diyerek "Peki, nasıl bir belediye, nasıl bir belediye başkanı ve de nasıl bir belediye meclisi?" sorusuyla bağlamıştım.

Bugün elbette bir kentin iki idari yapısı vardır.

Vali ile temsil edilen merkezi yönetim, belediye başkanı ile temsil edilen belediye, daha genel bir ifadeyle yerel yönetim...

Ve de yine diyebiliriz ki, merkezi yönetim devleti (resmi anlamda otoriteyi) temsil ederken, yerel yönetim halkı temsil etmektedir.

* * *

Bugün yerel yönetimler, devletin halkla halkın devletle buluştuğu en etkin kamusal alandır.

Çünkü merkezi yönetimden farklı olarak toplumla sürekli iç içe bir konumu vardır belediyenin.

Belki de bu nedenle duyuru panolarında "Şehrimizi Birlikte Yönetelim" denilmektedir.

Elbette böyle bir çağrı, doğru bir çağrıdır ve de salt bir çağrı olarak kalmamalıdır. Ama bunun için birlikte yönetmenin de araçları oluşturulmalıdır.

Halkla buluşabilecek "demokratik danışma birimleri" bu araçlardan biri olabilmelidir. Halkın kent yönetimine katkı sağlayacağı bir sistem inşa edilmelidir.

***

TÜİK verilerine göre bugün kent nüfusu % 93'e yükselmiş, kırsal nüfus % 7'ye inmiştir.

Cumhuriyet kurulduğunda bu oranlar bunun tersiydi.

Yani Türkiye halkı artık kentlerde yaşamaktadır. Elbette kentlerin sorunları da o ölçüde artmış, o ölçüde ağırlaşmıştır.

Ayrıca, kırdan kente göçün yarattığı kent nüfusunun yoğunlaşması ile oluşan, çok ciddi alt yapı sorunlarının yanında farklılıklara dayalı mahalleler oluşmuştur.

İşte bu oluşum nedeniyle kentlerde siyasal kamplaşma, etnik ve inanç eksenli yarılma, zengin ve yoksulun yaşam farklılıkları çok çarpıcı görünür olmuştur.

Ve de yoğunlaşmış nüfus ve bu farklı oluşumlar, kentlerdeki şiddeti besleyen önemli kaynaklardan biri olmuştur.

Bu ve benzeri sorunların çözümü, devleti temsil eden merkezi yönetimin sorunu olduğu gibi, özellikle halkı temsil eden belediyenin de önemli bir sorunu olmalıdır.

Daha açık bir ifadeyle belediye, yani yerel yönetimler bu sorunların çözümüne ortak olarak toplumsal barışın da mimarlarından biri olmalıdır.

***

Belediye, şehrin mimarıdır.

-Çünkü kentsel yaşamın, alt yapısıyla üst yapısıyla tüm fiziki alanı belediyenin çalışma alanıdır.

-Çünkü kentsel yaşamın, tüm ihtiyaçlarının karşılanması belediyenin görev ve çalışma alanıdır.

-Bu nedenle belediye, halkın parasının en çok dolaşımda olduğu yerdir.

-Ve bu nedenle rantın, rüşvetin de en çok tartışıldığı yerdir belediye...

-Ve de ne yazık ki bu toplumsal kuşku, bugüne kadar kalkmamıştır belediyeler üzerinden.

Belediye başkanları, belediye meclisleri bu kuşkuları ve bu söylentileri yok etmelidir ve de yok edebilmelidir.

İşte bu nedenle belediye, halkın denetimine açık olmalıdır.

***

Şimdi bir kez daha soralım:

Nasıl bir belediye, nasıl bir belediye başkanı, nasıl bir belediye meclisi?

Elbette:

-Projesi olan...

-Kentin sıkıntılarını masada değil, sahada görüp tespit eden...

-İhaleleri ahbap çavuşlara değil, hak edene veren...

-Kentin olanaklarını eşe, dosta, yandaşlara ve menfaat peşinde koşanlara peşkeş çekmeyen...

-Yapacağı hizmetlerde halka danışabilen...

-Ve çalmayan çırpmayan...

Ve de toplumsal barışın da mimarlarından biri olan bir belediye, bir belediye başkanı, bir belediye meclisi...