Dini ve milli bayramlarımız; manevi ve milli hislerimizi coşkulu ve canlı tutan, akrabalık, hısımlık, dostluk, kardeşlik bağlarını kuvvetlendiren, komşuluk, hemşehrilik, vatanperverlik ilişkilerini yenileyen toplumsal, ekonomik, sosyal münasebetleri canlandıran, ibadet, sevinç ve mutluluk günleridir. Ölünün, dirinin, çocukların, yetimlerin, gariplerin, kimsesiz ve yoksulların kapıları çalınarak bayram heyecanının onlara da tattırdığı güzel günlerdir

Evet, bayramlar gerçek anlamını yitirmediği, bireyler, aileler ve toplum arasındaki gücü kaybetmediği sürece, gerek akraba ve komşular ve gerekse toplumun diğer fertleri arasındaki kaynaşma, kucaklaşma, bölüşme ve paylaşma, dayanışma artmakta, toplumun birliği, beraberliği daha da güçlenmekte, toplumsal ülkü ve idealler de daha da kuvvetlenmektedir. Eğer bir bayramda bu özellikler yoksa, o toplumda bayram yok demektir. Biri ağlıyor, bini gülüyorsa, biri obezite ile boğuşurken birisi açlıktan, çaresizlikten, stres ve sıkıntıdan, hastalıktan, acıdan, sancıdan inliyorsa ve toplumun mutlu insanları bunları umursamıyorsa, o bayramın sadece adı bayramdır. Böyle yapılan bayramlara bayram denilemez.

*

Her konuda; toplumda bir aşınma, yozlaşma, tozlaşma, menfi yönde bir kültür erozyonu yaşanıyorsa, bu acı durum maalesef bayramlara da yansımakta. Özellikle de dini bayramlardaki resmi tatilin uzun olması insanları ana-baba, akraba, eş ve dostlarını ziyaret amaçlı seyahatler hariç, günümüzde bayramlar bir tatil mevsiminin de verdiği etkenle fakiri fukarası zengini kendilerini deniz kıyılarına taşımakta, ortalıkta bayram günlerinde manevi ulvi yüce değerli bayram havası tatil havasına çevrilmektedir.

Gerçi bayramlarda tatil özelliği vardır. Ama tatillerde bayramın güzellikleri maalesef yoktur. Halbuki bunların ikisini de ifa etmek mümkündür. Anasının babasının kendisine yaşama şansı veren kutsal atasının mezarlarını ziyaret etmeye bile vakite ayıramayan evlatlar, zevk ve sefa uğruna bu kutsal değerleri gözardı etmektedirler. Elbette tatil, zamanımızın hızlı yaşam temposu içinde herkesin hakkıdır. Ama bunun bayram günlerini zayi ederek kullanılması yanlış ve acıdır.

Çünkü; insanlar, hızlı iletişim araçları ile bayramlaşsalar bile bu uyduruk ve savmak amaçlı olduğundan yüzyüze ziyaretin yerini tutmamaktadır. Kabirdeki anana, babana nasıl telefon edeceksin. Hiç bizzat ziyaret gibi olur mu bu. Tabi ki olmaz.

Ne diyor şair;

Bana selamlar değil, kendisi lazım,

Bahar gelmiş, güller açmış benim neyime.

Eller güler oynarmış benim neyime.

O yar bana selam etmiş artık neyime.

Bana selamları değil, kendisi lazım.

Bayramlar yüzyüze görüşülecek günlerdir. Bayramlar müslümanlar için birbirimizden kaçış değil, birbirimize koşuş günleridir. Bu durumlar bayramlarda gözetilen ilahi amaçla bağdaşmamaktadır. Gönlümüzü, evimizi misafirlerimize açma günüdür bayramlar. Yoksa birbirimizden kaçma günleri değildir.

Bir bayramda manevi hava yoksa, dargınlar yanyana gelmeden nasıl barışacak, insanlar nasıl kaynaşacak, çocuklar nasıl oynaşacak? Bugün artık nerede o eski bayramlar diye özlem içine giriyoruz. En kötüsü bu bulaşıcı yanlış kültürü çocuklara da bulaştırıyoruz. Bu anlayışla yetişen nesil, buzğının ipekten değil de oğlaktan doğduğunu sanıyor. İşte yozlaşmanın boyutunu anlatan bir örnek. Yazık değil mi bu nesile? Bu suç kimin?

Halbuki hakiki bayramın, özellikle de Ramazan ve Kurban Bayramı gibi dini bayramlarımızın özellikleri nedir? Bayramın bayram olabilmesi için;

Birinci özellik; Sevgimizi, saygımızı önce aile büyüklerimizden başlayarak toplumun yakın, uzak akraba, eş dostlarımızla bizzat yüzyüze bayramlaşmaktır.

İkinci özelliği; Dünya sıkıntılarının getirdiği olaylar, ekonomik, sosyal, siyasal ve başka nedenlerle küs-dargın durumunda olanların sebep ne olursa olsun barışmalarını sağlamak Allah’ın bizlere kesin emridir.

Dargınlık, kırgınlık ve küskünlükleri ortadan kaldırmaktır.

Üçüncü özellik; Yetim, kimsesizleri ziyaret edip onların dertleri ile ilgilenmektir. Bölüşüm ve paylaşımlarla yardımcı olmak, garip gurebanın, yetim, öksüz ve zavallıların bayram sevinic ile tanıştırmak, kırık gönülleri tamir etmek... Bayramlarda esas marifet ve hüner budur.

Dördüncü özellik; Özellikle çocukların zihinlerind eyer edecek şekilde bayram kütürünü onların genlerine yerleştirmek, çocukları sevmek, sevindirmek, ödüllendirmek, çocukları bayram günlerini iple çeker bir arzuya kavuşturmaktır.

Çocukları ellerinden tutup camilere, ziyaretlere götürmek bayramlaşma şekil ve usullerini onlara öğretmek, mezarları bizzat çocuklara ziyaret ettirerek ecdadını ebe-dede ve yakınlarının mezarlarını onlara göstermek, böylece çocuklar büyüyüp yaşlandıklarında bu kültüre sahip olduklarından onlar da çocuklarına miras olarak aktarmalarına sebep olacaktır.

Beşinci özellik; Kurban bayramında kurban kesme gücüne sahip olmayanların güçlüğü nedeni ile kurban kesemeyip de vekalet yoluyla kestirsek bile, ayrıca fakir fukaranın bayramda et yemelerini temin etmeliyiz. Kasaptan satın alıp verebiliriz. Böylece toplumsal barışı, islami kardeşliği fiilen göstermeliyiz.

Hoşgörü kültürünü doruğa çıkarmalı, beşerdir şaşar prensibini gözönünde tutarak aksi davranışta bulunmuş olanları bağışlamalı ve onları mahcup etmemeliyiz. Onlara gitmeliyiz. Böylece aramızdaki farklılıkları ortadan kaldırmalı, farkıl düşünce ve anlayışları bir halıya güzellik veren desenler gibi algılamalıyız. Böylece bayramın gerçek bayram olmasını sağlamış oluruz.

Bayramınız kutlu, toplumumuz huzurlu olsun.