ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ

BATI’YA “DEMOKRAT OLUN” ÇAĞRISI YAPABİLMEK İÇİN…

Türkiye Cumhuriyeti, yurdu işgal eden düşmana karşı verilen anti-emperyalist bir kurtuluş savaşının sonunda kuruldu.

Ama, daha ilk andan itibaren, Batı’nın “emperyalist” özelliği gözardı edilmeden ve “tam bağımsızlık” temel ilkesinden ödün verilmeden, Batı uygarlığının bir parçası olma tercihi, hiçbir şüpheye yer bırakılmayacak şekilde ortaya konuldu.

Büyük Atatürk, “yurtta sulh, cihanda sulh” demek suretiyle de, hem yurt içinde, hem de uluslararası ilişkilerde barışçı bir politikanın gerekliliğini, hatta zorunluluğunu “ulusal bilinç” adına kayda geçirdi. Çünkü, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine, ancak barış içinde, çok çalışılarak, eğitim düzeyi yükseltilerek ve ileri teknolojiye ulaşılarak çıkılabilirdi.

*

Bu, Atatürk’ün hem kendi ulusuna, hem de tüm dünyaya göstermeye çalıştığı “akıl yolu” idi.

Ne var ki, şu son zamanlarda genel bir “akıl tutulması” yaşanıyor.

Amerika’sından Avrupa’sına tüm dünyada ve siyasi kutuplaşmanın vardığı boyutlar itibariyle ülkemizde “popülizm” rüzgârları esiyor.

*

Taha Akyol, 6 Eylül 2017 Çarşamba günü Hürriyet’teki “Objektif” köşesinde “Popülizm nedir?” başlıklı yazısıyla konuyu o kadar güzel değerlendirdi ki, bu yazıyı okumamış olanlar için bazı bölümlerini buraya almayı uygun gördük.

Taha Akyol, popülizmin 21. yüzyılın siyasi hastalığı haline gelmek üzere olduğunu belirttiği yazısında, “Nasıl 1930’lar Avrupa’sında liberal demokrasinin ‘öldüğü’ ilan edilerek halkın desteğiyle dikta rejimleri yükselmişse, bugün de demokrasinin çoğulculuk, özgürlük ve kuvvetler ayrılığı gibi temel değerlerine karşı, fakat klasik anlamda diktatörlük olmayan otoriter popülist akımlar gelişiyor.” ifadesini kullanıyor.

*

Taha Akyol, Prof. Jean Werner Müller’in “popülizm üzerine 7 tez”ini ise şöyle özetliyor:

1. Popülizm her devirde görüldü. Zamanımızdaki popülizmin özelliği demokrasinin “temsil” ilkesini benimsemesi fakat halkın tek temsilcisinin kendileri olduğunu iddia etmesidir.

2. Popülizm kendi dışındaki akımları illegal görür. Popülizmin anti-elitist olması aslında anti-çoğulcu olmasındandır. Demokrasinin çoğulculuk prensibini benimsemezler.

3. Toplumun iyiliğini sadece kendilerinin istediğini söylerler.“Halk iradesi”nin serbest tartışmalarla oluşmasını benimsemezler, “gerçek halk” kendileridir! (Müller, kitabında seçim kaybettiklerinde Fransız Le Pen’in ve Macar Orban’ın ‘seçimleri millet kaybetti’ diye konuştuklarını yazıyor.)

4. Popülistler referandumu, halkın karar vermesini çok savunurlar fakat halk iradesinin serbest ve açık tartışmalarla oluşmasını benimsemezler, halk iradesi dedikleri kendilerinin iradesidir.

5. Devleti yönetmezler, işgal ederler. Çünkü kendileri halkın yegâne temsilcileridir. Bu gerekçeyle sivil topluma baskı yaparlar. Siyaset anlayışları dışlayıcıdır.

6. Popülizm bu özellikleriyle sadece liberalizme değil, demokrasiye karşı da bir tehlikedir. Bu özellikleri onları anayasal kurumlarla şöyle veya böyle çatışmaya götürür. (Müller bunları yazarken Trump henüz başkan koltuğuna oturmamıştı.)

7. Popülizm demokraside düzeltmeler yapan, devleti ve siyaseti halka daha yakın hale getiren bir akım değildir. Demokrasiyi savunanlar popülizmin destek bulma sebepleri üzerinde kafa yormalı, özellikle çoğulculuğun neden gerekli olduğunu iyi anlatmalıdırlar.

*

Milliyetçi-liberal-demokrat görüşlerine değer verdiğimiz değerli yazar Taha Akyol, yazısını şöyle sonlandırıyor:

“Gerçek demokrasilerde temel hak ve özgürlükler çoğunluğun iradesinden üstündür; teminatı da gerçekten bağımsız olan yargıdır. İşte Amerikan yargısının popülist Trump karşısındaki onurlu tavrı.”

*

Demek ki neymiş? Popülizmin panzehiri “gerçek demokrasi” imiş.

İçeride gerçek demokrasiyi yerli yerine oturtabilirsek, dışarıya “demokrat olun” çağrısı yapmamız da kolaylaşmaz mı?

ANLAMAYANA DAVUL-ZURNA AZ