2016 Kasım ayında Amerika’da seçim oldu.  Genel olarak Amerika’da seçilen başkanlar iki dönem (sekiz sene) görev yapar ve yine genel olarak sekiz yıldır görev yapan başkanın partisi (kaybeder demiyorum) değişir. Fakat kim gelirse gelsin, Amerika’nın iç ve dış politikası asla değişmez. 

*

Çünkü:

Amerika’da 4 Temmuz 1776’da bir anayasa yapıldı ve bir sistem kuruldu. Hâlâ o anayasa ve o sistem yürürlüktedir. Başkan, milletvekilleri ve senato tamamenden daha fazla %150 kanunlara bağlıdırlar. Hiç kimse hiçbir başkan veya devlet başkanı kanundan üstün değildir. Ufacık bir yanlışları olsa, başkan, milletvekilleri ve senato üyeleri dâhil kim olursa olsun yasalar derhal işletilir.

Bu yüzden yıllardır ben şunu derim:

"Amerika’da başkanlar kanunlara ve CIA’e bağlı ve bağımlı bir memurdur.”  Başkan, kanun falan yaptırmaz, yasama meclisi (yani Temsilciler Meclisi) tamamenden daha fazla  %150 özgürdür, başkana bağlı değildir. Başkan temsilciler meclisine yani YASAMA MECLİSİNE emredemez. Talimat veremez. Yasama meclisi binasına giremez.

Başkan seçilen kişi, ÜLKEYİ YÖNETİRKEN kafasına göre değil, bu yasalara göre bir milim dışına çıkmadan ve değiştirmeden, yönetir. Söyledikleri cümleler kendi yasalarına uygun ve diplomatiktir. Boş laf, havaî laf, çirkin laf ve particilik lafları etmez. Seçim biter, iç siyasi çekişme biter. Artık sadece devlet vardır. Bir kişi dışarıda kalmaksızın Amerikan halkı ve Amerika’nın âli menfaatleri vardır.    

*

Ayrıca yine Amerika’da gelenektir, hangi parti seçimi kazanırsa, mutlaka dışişleri bakanı karşı partiden seçilir.  Dışişleri bakanı mümkünse bayan olur.  Yine icra heyeti, yani kabine, yani bakanlar kurulu asla partili değildir, senatodan veya dışarıdan seçilebilir. Partili vekiller temsilciler meclisinde sadece ve sadece yasa yaparlar, asla bakanlık yapamazlar. HİÇBİRİ hiçbir surette ihaleye, iş takibine karışamaz. Memlekette ve memleketlerinde (eyaletlerinde) yapılacak amelevî işlere, (yol- su elektrik- okul- hastane- kültür merkezi- stadyum- panayır işlerine ) karışmazlar. İşlerine otobüsle giderler, memur gibi mecliste tamamen ve tamamen yasa çıkarmak için çalışırlar. Biz gibi altlarında son model araba ve ikişer özel sekreterleri yoktur. Lojmanları da yoktur.  Vırt zırt memleketlerine gelip halka “Size şunu yaptık. Şunu da yapacağız” diye reklam ve propaganda yapmazlar. Normal senelik izinleri dışında hiçbiri görevini bırakıp Wasington’dan çıkıp memleketine gelip particilik yapmaz. Yapamaz. Memleketine gelen milletvekilini kimse karşılamaz.  O da kral gibi davranamaz. Valiyi, belediye başkanını ziyaret edip tanrısal tanrısal böbürlenip büyük büyük laflar etmez. Çünkü vazifesi sadece ve sadece başkentte lüzumlu kanun maddelerini, akıl, bilim ve lüzumluluk esasına kanunlaştırmaktır. HİÇBİR AMELEVî, AMELÎ, SOMUT, hizmetle mükellef değildir. Parti tüzüklerinde ve seçim konuşmalarında böyle hizmetler vaat etmezler. Daha çok, sanatsal, kültürel, fikrî, yenilikleri lafla değil proje ile sunarlar. Bilhassa dış politika planları çok önemlidir. Yani Amerika’nın itibarını yükseltici ne yapacaklar, halk buna bakar. Zira amelevî hizmetleri yapan ekip zaten vardır ve zaten gereğini yapmaktadır.   

*

Seçimlerden sonra YENİ BAŞKAN, devletin hiçbir kurumunun genel müdürünü değiştiremez. Hiçbir hâkim ve savcıyı değiştiremez. Yargıya akıl ve talimat veremez. Başkan, onu oraya, bunu buraya tayin ederek KENDİ EKİBİMİ kuracağım diyemez. Çünkü devletin kadrosu, ekibi zaten vardır, şahıslar ve sistem oturmuştur. Herkes hür iradesi ile yasalara bağlı olarak işini yapmaktadır. Onları yönetecek bir siyasi yöneticiye, otoriteye ihtiyaçları yoktur. Bu yüzden parti başkanı veya devlet başkanı bir yere gitse kimse ayağa bile kalkmaz. Kimse yalakalık da yapmaz. Bazı yerlerde karşılama merasimi de olmaz.

*

İşte böyle ülkede devletin memurları huzur içindedir.

Çünkü yasalara ve tanrısına bağlıdır.

Şahıslara bağlı değillerdir. 

Trafik polisi başkana da, bakana da, valiye de, milletvekiline de ceza yazar. 

Bunun Türkçesi:

Kimse parti başkanına veya devlet başkanına taparcasına bağlı değildir.

Başkanlar bunu bilir. Haddini de bilirler. Kendilerini tanrısal zannetmezler.

*

Tanrı, yasalardır.

Halk ve çalışanlar yasalara bağlıdır.

Bu yüzden kimse başkanlardan korkmaz. Kimsenin başkanlara minnet borcu yoktur.  

Yani üst kademe olsun, alt kademe olsun devlet memurları tamamen özgürdür. Vazifesini bihakkın yapmakla mükelleftir. Birini memnun etmek gibi bir endişe taşımazlar.

*

BAŞKANLIK OLURSA BİZDE DE BÖYLE OLMALI

Yoksa:

Türkiye’de, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve belediye başkanları zaten haşa yarı tanrısal güce sahip adamlardır. Ekstradan ne kusur etseler dokunulmaz derecede kutsal varlıklardır.  Hatta bunların beşinci derecede akrabaları ve partili arkadaşları bile YÜKSEK DERECEDE İMTİYAZ SAHİBİ iken, daha fazla ne yetkisi isterler acaba?

*

İleri ve liberal ülkelerde Devlet yönetimi TEK ADAMLIKTAN çoktan çıktı. İmtiyaz ve nüfuz kullanma hiç yok.

Şirket patronları bile artık yönetimde tek adam devrini kapattı. Şirketler bile EKİP İLE YÖNETİLİRKEN koskoca bir devletin tek kişinin vesayetinde yönetilmesi kesinlikle ve kesinlikle sakıncalıdır.  Çok değil on sene sonra tekrar anayasa değişikliği için aylarca tartışacağımızı tahmin etmek hiç de keramet değil.

*

BAŞKANLIK HUZUR GETİRİR AMA BÖYLE BAŞKANLIK HUZUR GETİRİR.

Tekrar edelim, milletvekilleri, ülkeye huzur gelmesi için iktidar yani milletvekilleri HİÇBİR AMELEVî, AMELÎ, SOMUT, hizmetle mükellef olmayacak.  Parti tüzüklerinde ve seçim konuşmalarında böyle hizmetler vaat etmeyecekler.

Bunu Çorumcaya çevirirsek; milletvekilleri, Çorum’a gelip, gazeteleri gezip, Çorum  için şunu yapacağız, bunu da yapacağız diyemeyecekler. Yasa yapmaktan başka hiçbir iş yapmayacaklar. Çorum’un iç hizmetleri, iç yatırımları ve iller arası yatırımları ne olacak?

Hepsini ÖZEL SEKTÖR yapacak.  Örnek mi? İŞTE AHLATCI. Çorum’da on tane daha Ahlatcı olacak. Yani particilik yapan milletvekillerinin

‘EY HALKIM SİZE HİZMET SEVDAMIZDIR.” reklamı bitecek. Tanrısal tanrısal konuşmalar bitecek. Halkın da bu adamları mübarekleştirmeleri bitecek. Buna liberal sistem diyoruz.   On yıl içinde bulunduğum Liberal Demokrat Partinin sloganı bu yüzden,

”HALKA HİZMET ETMEYECEĞİZ-

BİZ HALKI DEĞİL DEVLETİ YÖNETECEĞİZ”dir.

Oy için halkın kandırılması ancak böyle biter.

MİLLETVEKİLLERİNİN halka karşı TANRISALLIĞI BİTERKEN, PARTİ LİDERİNE OLAN KULLUKLARI DA BİTECEK. Çünkü lider sultası da bitecek.

Senato veya Temsilciler Meclisi, asla parti başkanının emir kulu değildir. Ondan talimat almaz. Özgür aklı ve bilgisi ile hareket eder.

*

Modern devlet sistemi olan KUVVETLER AYRILIĞI tam olarak uygulanırsa ülkeye huzur gelir. Amerika veya gelişmiş, kalkınmış ve nispeten liberalleşmiş ülkelerde bu yüzden huzur vardır. Yürütme, yargı ve yasama kesinlikle ayrıdır.

*

Şu anda meclisimizde tartışılan konu nedir?

Tam tersidir.

Yasama, yargı ve yürütmeyi BİR KİŞİ üstlenmek istemektedir.

Bunun mânâsı yarın o göreve başkası gelince, ülkenin tüm rengi yeniden o kişiye göre değişecek demektir. Bunun açılımı, istikrarsızlık bitmeyecek, ülke hiçbir zaman rahata ve huzura kavuşamayacak demektir. 

*

NOT : Sistem böylesine idareye ve halka hâkim olmasına rağmen Amerika’da yöneticiler suç işlemiyor mu?

Evet işliyor.

Fakat derhal hesap veriyorlar.

(a) 1972-1974 ABD başkanı olan Richard Nixon, Watergate Skandalı olarak bilinen olayda, savcıya gerekli belgeleri teslim etmediği için savcı tarafından ağır ithamlara maruz kaldı ve istifa etti.

(b) 1993-2001 yıllarında ABD Başkanı olan Bill Clinton, Beyaz Saray’da görevli Monica Lewinscy isimli bayanla ilişkisi yüzünden mahkemelik oldu. Hâkim karşısına çıktı. HESAP VERDİ.

Ne yazık ki Türkiye’de bırakın başbakanı bir milletvekilini bile mahkemeye getiremezsiniz.                          SÜRECEK