Dünkü yazımın sonunu, "Başkanlık konusu 60'lı yıllarda Türkeş, 70'li yıllarda Erbakan, 80'li yıllarda Özal, 90'lı yıllarda Demirel tarafından dillendirilmiş, bir ölçüde siyasetin gündemine sokulur olmuştu" diye bağlamıştım.

Peki, Sayın Demirel, Özal, Erbakan ve Türkeş tarafından dillendirilmiş başkanlık sistemi için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli ne demişti?

***

Evet, ne demişti Erdoğan 1993 yılında?

"Başkanlık Sistemi'nin ortaya çıkışı, bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir" demişti.

Sayın Erdoğan, o gün Refah Partisi MKYK üyesi ve İstanbul İl Başkanı idi.

***

Diyebiliriz ki, başkanlık sistemine en sert ifadelerle Bahçeli itiraz etmişti.

Peki, ne dedi Sayın Bahçeli?

9 Mayıs 2015 günü:

"Başkanlık sistemi Türkiye'nin bölünmesinin reçetesidir. Demokrasinin idam fermanıdır. Tek adam diktatörlüğünün beratıdır" dedi.

5 Ocak 2016 günü:

"MHP başkanlık sistemine tümden karşı olup, parlamenter sistemin revize edilerek geliştirilmesinden yanadır" dedi.

Ve 26 Mayıs 2016 günü:

"Başkanlık sistemi ve partili Cumhurbaşkanlığı konusunda vereceğimiz destek, sunacağımız herhangi bir katkı yoktur" dedi.

***

Bu sözler, özellikle başkanlık sistemine itiraz eden herkesin paylaşacağı sözlerdir.

İşte sorun da buradadır. Ne olmuştur da o gün itiraz edilirken bugün ille de başkanlık denilmiştir.

Artık birinci tur görüşme ve oylama bitmiştir. 18 maddenin her biri 330'dan fazla oyla kabul edilmiştir. İkinci tur görüşme ve oylama yarın, yani Çarşamba günü başlayacaktır. Verilen değişiklik önergeleri görüşülecek, her madde yeniden oylanacak ve bir de tümü üzerinde oylama yapılacaktır.

Bu nedenle diyoruz ki, bir kez daha düşünülmelidir.

***

Çünkü:

-Başkanlık sistemine geçilince artık geri dönüş yoktur. Yeniden parlamenter sisteme dönüş yoktur. Kurucuların kurduğu, 93 yıldır uygulanan sisteme geri dönüş yoktur.

-Bundan sonra Türkiye'nin kaderi, bu sistemle belirlenecektir.

-A'dan Z'ye siyasal sistem, bu sisteme göre inşa edilecektir.

İşte bunun için muhalefetin endişeleri paylaşılmalıdır, toplumun endişeleri paylaşılmalıdır.

İşte bunun için iktidar da, muhalefet de karşılıklı önyargılarını bırakıp bir kez daha geniş açılı düşünmelidir.

***

Ve de:

-Evet diyenlerin de hayır diyenlerin de içine sinmediği...

-Ne siyasal ne toplumsal bir uzlaşmanın sağlanmadığı...

-Ne olduğunun tam bilinmediği, ne olduğunun tam anlaşılmadığı, iyi diyenlerin de kötü diyenlerin de yeteri kadar anlatamadığı...

Ve yerli bir iradenin talebi mi, yoksa bir dayatma mı olduğu belli olmayan böyle bir yasanın ikinci oylamasına geçilirken bir kez daha düşünülmelidir.

Yani 93 yıllık bir sistemin sonu getirilirken, milletvekilleri yalnız el kaldırıp el indiren bir kimlik sergilememelidir.