Nazım Hikmet’in çok bilinen şiiri vardır:

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

*

3 Mayıs, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” idi…

Şiirdeki gibi, ne gazeteciler farkında oldu bu günün, ne de yönetenler…

Bazı basın-yayın organlarında bu güne değinildi, ama asıl Oda TV’de Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu ile ilgili çok ciddi bir değerlendirme yapıldı.

“Basın özgürlüğü sizlere ömür” başlıklı yazıda, merkezi Washington’da bulunan insan hakları kuruluşu Freedom House’un dünya genelinde basın özgürlüğünün irdelendiği 2017 raporunda, 199 ülke arasında Türkiye’nin 163. sırada, Avrupa’da ve 42. ve son sırada olduğuna dikkat çekilerek, “Türkiye, 100 üzerinden aldığı 76 puanla ‘basını özgür olmayan’ ülkeler arasında yer aldı. Ayrıca Türkiye, 2012-2016 yılları arasında notu 20 puan düşerek bu tarih aralığında basın özgürlüğü en çok gerileyen ülke oldu.” deniliyor.

Listede Türkiye’nin hemen önünde 159 ve 160’ıncı sırayı paylaşan Angola ve Myanmar ile 161 ve 162’inci sırayı paylaşan Çad ve Zimbabve bulunuyormuş.

Ülkemiz adına elbette çok üzücü bir tablo bu.

Kimsenin “önemsiz” sayamayacağı bir demokrasi eksiğimiz…

*

Basın özgürlüğü, basın mensuplarından önce toplum için gerekli. Halkın haber alma hakkı bakımından zorunlu. Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri.

Dolayısıyla, demokratik ülkelerde basın özgürlüğüne önce halkın sahip çıkması beklenir.

Genelde öyle de olur.

Bizde ise ne yazık ki, halkın büyük çoğunluğu, “basın özgürlüğü” kendi sorunu değilmiş gibi düşünür. Hatta, özgürlüklerin kısıtlanmasından yana bir duruş sergiler.

*

Bizim hemen her gün yaşadığımız ve yakındığımız nokta ise, halkın iyi ile kötüyü, doğru ile eğriyi ayırmakta titiz davranmamasıdır.

Hak edenle hak etmeyeni aynı kefeye koymak, doğal olarak en büyük adaletsizliktir.

Ayrıca, nitelikli ve düzeyli gazeteleri yaşatma konusunda duyarlı olmayanlar, yarın niteliksiz ve düzeysiz olanlarıyla başbaşa kalabileceklerini düşünmek durumundadırlar.

Dolayısıyla, her bir bireyin, hem basın özgürlüğüne katkıda bulunma, hem de hak edene hak ettiği desteği verme konusunda adil olma sorumluluğu vardır.

Dileğimiz, bir sonraki 3 Mayıs’ta ülkemizin, basın özgürlüğü açısından demokratik ülkeler safında yerini aldığını görebilmektir.