“Öğretmen” sözcüğü, bana, saygınlığı ve saygıyı çağrıştırır; etkilenirim...

Dünyada, hiçbir mesleğin ve de hiçbir makamın; öğretmenlik makamı kadar kutsal olmadığına ve de olamayacağına inanırım.

Artı, öğretmen gibi öğretmen olan bir öğretmenin emeğinin karşılığının da; hiçbir maddi karşılıkla ölçülemeyecek kadar yüce olduğunu savunurum.

* * *

Öğretmenlik mesleği, sevgiyi ama daha da önemlisi, özveriyi gerektiren bir meslektir. Sınırları, okul ve sınıf duvarlarıyla çizilemeyecek, okul ziliyle başlayıp bitmeyecek kadar da ağır bir sorumluluğu gerektiren, kutsal bir görevdir.

O nedenle; hiçbir görevle, hiçbir meslekle kıyas kabul etmeyecek kadar onurlu bir iştir.

Nitekim Diyojen, yüzyıllar öncesinden, “Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek tanımıyorum.” derken, bunu vurgulamak istemiştir.

Bir toplum, öğretmenleriyle şekillenir.

Ancak, öğretmen gibi öğretmenlere sahip toplumlar; kalkınır, büyür, gelişir, huzura erişir.

Socrates; “Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü onun eseri, hem her şeydir; hem de hiçbir şeydir...” derken bunu vurgulamak istemiştir..

Bir öğretmenin yarattığı eserin, Socrates’in deyimiyle, “her şey” olmasını istiyorsak; “öğretmen gibi öğretmenlere” sahip olmak zorundayız.

* * *

Bütün bunları şunu vurgulamak için söylüyorum; her öğretmen, öğretmen değildir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti 98 yaşında.

Doksan sekiz yıldır, iki yakamız bir araya gelmiyor. Hâlâ huzur bulamadık, hâlâ huzuru yakalayamadık, hâlâ için için kaynıyoruz... Ve hâlâ kendi geleceğimizden, çocuklarımızın geleceğinden endişe ediyoruz.

Niye?

Çünkü iyi öğretmenler, iyi anneler, iyi babalar yetiştiremiyoruz.

Çünkü öğretmen gibi öğretmen sayımız yeterli değil.

O nedenle, diplomalı sayımız sürekli artıyor ama “eğitim düzeyimiz” hiç yükselmiyor. (Ya da çok da haksızlık yapmamak için bu cümlemi şöyle düzelteyim; diplomalı sayımız artıyor ama eğitim düzeyimiz, gelişmiş ülkelere paralel yükselmiyor.)

Oysa toplumsal sorunlarımızı açacak tek anahtar var; o da “eğitim...”

Her konuda, ama her konuda eğitim...

İşte bunu beceremiyoruz.

İnsanlarımız eğitimli olmadığı için, yöneticilerimiz eğitimli olmadığı için, siyaset adamlarımız, devlet adamlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz, öğretmenlerimiz, annelerimiz, babalarımız; eğitimli olmadığı için, yerimizde sayıyoruz.

Yaşadığımız tüm olumsuzluklarımızın, tüm açmazlarımızın temelinde bu sorun, yani “eğitimsizliğimiz” yatıyor.

* Eğitimsiz olduğumuz için; ülkemizin bir yanı bahar bahçeyken, büyük bir bölümü zemheri kış...

* Eğitimsiz olduğumuz için; demokrasiyi tramvay sanan siyasetçilerin güdümündeyiz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; balkon demokratları tarafından yönetiliyoruz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; dün, “odunu koysam, milletvekili seçtiririm...” diyen siyasetçiler tarafından yönetildik; bugün de onların uzantıları tarafından yönetiliyoruz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; kediler, köpekler gibi gunnuyor; bu tür üremeyi marifet sanıyor, siyasetçilerimiz(!) tarafından da bu tür telkinler bombardımanına tutuluyoruz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; hiç durmadan konuşmayı; her şeye nane, her şeye maydanoz olmayı marifet sanıyoruz.

* Eğitimsiz olduğumuz için; Cumhurbaşkanı (bilinçaltında yatanları dışa vuruyor), 23 Nisanda sembolik olarak makamına oturan küçücük bir genç kıza, “sen şimdi cumhurbaşkanısın, istediğini asar, istediğini kesersin...” diyor.

* Eğitimsiz olduğumuz için; kentlerimiz çarpılıyor.

* Eğitimsiz olduğumuz için; denizlerimizi, göllerimizi fosseptik olarak kullanıyoruz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; bizi yönetecek insanları seçmesini beceremiyoruz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; saygısız, görgüsüz ve benciliz..

* Eğitimsiz olduğumuz için; ikiyüzlü, dönek, yalak ve yanardöneriz...

* Eğitimsiz olduğumuz için; kişisel ve günlük çıkarlarımız neyi ve nereyi gerektiriyorsa, oraya sırnaşıyor, yamanmaya çalışıyoruz.

* * *

Sözü daha fazla uzatmanın anlamı yok; özetle şunu demek istiyorum.

Bir özdeyişimiz vardı hani; “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim..” diye...

Ben onu hep, yıllardır şöyle söylerim; “Bana öğretmenini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim...”

Sorun burada işte. Öğretmen neyse, eserleri de öyle oluyor.

Öğretmen gibi öğretmenlere gereksinimimiz var.

Dipçe. Hani şu Ortaköy İlçesi Şehit Salih Aksu Ortaokulu’nda; 5. Sınıf öğrencisi T.K’yı sınıfından çıkartıp; koridorda tekme tokat dövüp, boğazını sıkan öğretmen bozuntusu Ali Rıza Y. var ya; işte o ve o gibiler öğretmen değildir.