I

Şeyler, kendini düşüncede ürettiği biçimde gerçekliğin kendisidirler. Bu noktada düşlerin de düşünceye ait olduğunu söylemeliyiz. Kendine, doğaya, kâinata bakan her kişinin farklı okumalar yapması ol sebeptendir.

Şeylerin düş-düşün sürecinde kendi biçimleriyle, oluşan ifade arasındaki örtüşme farkları şiirin genetik yapısını belirler.

II

Bir metnin bütününde tek bakışta görülmesi gereken şeylerle, o metni oluşturan parçalara tek tek bakışta görülenler algıyı farklı çıkarsamalara götürür. Bütün parçalardan oluşsa da parçalardan farklı bir şeydir.

III

Sözsüz müziklere birer söz giydirmek her dinleyicinin kendi iç dünyasındaki çağrışım kuşlarının kanat sesleriyle uğuldayan bir ifadedir. O müzik, dinleyeni bir vakitte bir başka vakte götürür hatta mekâna.

O müzikle birlikte bir vakitten vakte geçen dinleyici beliren o ifadeleri çokluk ifade edemez. Bu durumu yüzünde beliren çizgilerden bir nebze okumamız mümkündür. Bizim yapacağımız okumada belirleyici olan ise o kişiyi ne denli tanıdığımızla ilintilidir. Yansımanın yansıması… Saklı bir yara kanamıştır.

IV

Bir sözcüğü, olası olan ve/veya olmayan tüm çağrışımlarıyla yazıp bırakmak şiirin doğasıdır. O metni şairin hangi çağrışımlarla söyleyip yazdığı bir başka boyuttur, okuyanda oluşan çağrışımlarla oluşacak algı ise bir başka boyut.

O sözcük, imgeye dönüştüğünde, sözsüz bir ezgi gibi okuyanın kendi algı coğrafyasında oluşturacağı çağrışımlarla anlamlar kuşanır. Zahiren kendisi gibi görünse de bir başka şeyi ve şeyleri ifade eder.

V

Doğa şeylerin tanımlarını vermez, sadece işaret eder. Şeylerin tanımlarını doğayı okuyarak biz ifade ederiz. Bu bağlamda şiir de şeyleri tanımlamaz ancak onları işaret eder, gösterir. Gösterileni okumak bize kalmıştır.

VI

Olanak/imkân, bilginin ve sezginin ölçütüyle tartılan bir olgudur.