Eskiden bizim çocukluğumuzda Ilıca’ da sırasıyla, Eyvazlı Kuyu, Orta Kuyu, Yukarı Kuyu diye üç tane kuyu vardı. Yürüyerek bağına gelen insanlar orada oturup dinlenirlerdi.

Bu üç kuyudan Orta Kuyu talihliymiş ki eskisinden daha güzel yapıldı. Hem de ne mutlu ki mescidi bile var. Bu mescidin imamı da var sanıyorum. Bağ arkadaşlarımla bir akşam namazını orda kılmıştık. İmamın sesi güzeldi ve güzel okuyan birisiydi.

Eyvazlı Kuyu Türkoğlu’nun bağının kıyısında. Yukarı Kuyu da Osman Samsunlu’nun bağına bitişikti. Osman Samsunlu Yukarı Kuyunun bedelini verdi ve bağına kattı.

Şimdi eğer bana izin verirlerse bu Yukarı Kuyu’yu eski haline benzetmeye çalışarak bir oda büyüklüğünde inşa etmeyi isterim. Hatta eski halindeki duvarlarındaki o güzelim yazılardan da hatırladıklarımı yeni halindeki duvarlarına yazmayı çok isterim. Benim hatırladıklarıma ilaveten o yazılardan hatırlayan olursa onları da yazmak isterim.

O zamanki bağ bekçileri de bir başka düşkündü mesleklerine. Şaban ağa, Osman ağa ve Şişenin Mıstık benim bildiğim örneklerdi.

Bekçi kulübeleri vardı yükseklerde. Ağaç dallarından yapılan bu kulübelerin önleri açık, arkası tepeye doğru kapalıydı.

Bekçiler görsün görmesin arada bir, ‘ey ey’ diye bağırırdı. Bazı bekçiler meyve toplama zamanı sonuna kadar bir ağanın bağ evinde kalırlardı.

Bunlardan biri ben 8-10 yaşlarımdayken tanıdığım hayranı olduğum Şişenin Mıstık’ tı. Anası ona her Cuma çamaşır getirir, verir, kirlilerini de götürürdü. Anasıyla bir saat kadar sohbet eder, Çorum’daki hal ve ahvali konuşurlardı.

O tarihte bekçilere maaşı çok cüzi miktarda koruma verirdi. Bağcılar da harçlık verir, sigara verirler ve yiyecek getirirlerdi.

Şişenin Mıstık ağbi sonradan ihtiyar olunca vazifeden ayırdılar. Doğru dürüst bir maaşı yoktu. Bizim otoparka komşu olduğundan görür, maddi manevi yardımcı olmaya çalışırdım. Bir sıkıntın olursa benden başkasına bildirme, sen bizim en kıymetli ağabeyimizsin derdim. Çok memnun olduğu gözlerinden okunurdu. Rahmetlinin geride kalanlarına da elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.

Ne güzeldi o günler, her şey başkaydı o zamanlar. İnsanlar sımsıcak, hatır sayılır, ölmüşlere rahmet okunurdu. Mübarek günler çok candan kutlanırdı. Zenginler fakir fukaraya ikramda bulunur harçlık verirdi. Sadaka Taşı’na para kordu durumu iyi olanlar. İhtiyaç sahibi de ihtiyacından fazlasını almazdı.

Bu gün bu sadaka taşından koysak, insanlar yine ona para kor, ihtiyaç sahipleri de sadece ihtiyacı kadar olan parayla yetinirler mi acaba? Tabii şimdi mümkün olsa Müftülükle konuşup bunu da gerçekleştirmek isterdim.

Allah cömertlere daha çok versin, tabi fakirlere de sabırlar versin inşallah.

Saygı ve sevgilerimle.