13 yıllık AKP iktidarında, pek çok aktöresizlik tavan yaptı.
Tavan yapan aktöresizlikleri sayıp, sıralamayacağım; çünkü herkesin bilineni onlar…
Bugün sadece, bu iktidar döneminde tavan yapan NANKÖRLÜKTEN söz edeceğim.
Diğer aktöresizlikler ve ilkesizlikler bir yana, nankörlüğün gelip dayandığı boyuta, dayanamaz hale geldim çünkü.
* * *
Ortalama eğitim düzeyi, “3,5 öğretim yılı” olan bir ülkenin bireyleriyiz.
Cehaletimizden kaynaklanan, zaaflarımız ve saplantılarımız var.
Bu durumumuzu çok iyi bilen ve çok iyi kullanan (aynı zamanda da malum çevrelerce kendisi de kullanılan) bir güruh tarafından, bitmek tükenmek bilmeyen algı operasyonlarıyla yönlendiriliyor ve yönetiliyoruz.
Bu güruh, Cumhuriyetten rövanş alma uğruna; zaman zaman Kurtuluş Savaşı’mızın önderlerinden ve ülkemizin kurucularından İsmet İnönü üzerinden; zaman zaman da direkt Mustafa Kemal üzerinden; Atatürk’e ve onun bin bir meşakkatle yeşerttiği çağdaş değerlere saldırıp, tüm çağdaş kazanımları tersyüz etmeye çalışıyor.
Amaç, Atatürk’ün izlerini silerek, ülkeyi tekrar Ortadoğu bataklığına itmek ve İslamlaştırma kılıfı adı altında, insanlarımızı Araplaştırmak.
O nedenle bu muhteremler, “Atatürk” adını ağızlarına almamak için olağanüstü çaba harcıyor. Çok sıkışırlarsa, “Gazi…” deyip, geçiştiriyorlar.
Ulu Önder’in adı, taktiksel uydurma gerekçelerle, havalimanı gibi özel alanlardan, kurumsal binalardan siliniyor. Heykelleri, resimleri kaldırılıyor ya da kaldırılmaya çalışılıyor.
* * *
Cumhuriyetten rövanş alma belirtileri, çelenk sunumları, izne (!) ve kurallara (!) bağlanarak dışa vuruldu ilk kez.
Yıllardır bunun beklentisi ve özlemiyle yanıp tutuşan yobaz kitle de; bu girişime; ulusal günlerde yapılan törenlerde, İstiklal Marşı’mız çalınırken ya da tören anında, önünden Türk Bayrağı geçerken ayağa kalkmama cüretini göstererek katkıda bulundu. (Hâlâ da bulunmaya devam ediyor…)
… …
Meydanı boş bulan birileri, Kurtuluş Savaşı’mızın öncü zaferi, Çanakkale Zaferi’ni saptırmaya başladı.
İktidar Partisi’nin ağır toplarından bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış Hüseyin Çelik Efendi çıktı; “Çanakkale’de bal gibi yenildik…” dedi.
Bir iktidar vekili (!) çıktı, “Mustafa Kemal, Çanakkale’de hiç olmadı ki…” dedi; ardından ekledi, “Çanakkale Savaşı’nı, Peygamber Efendimiz ve evliyalar sayesinde kazandık...”
Bir milletvekili (!) çıktı; “Şehitlikler düzmecedir, bu topraklar Kurtuluş Savaşı mavaşı yaşamadı...” dedi.
Balıkesir Milletvekillerinden (!) bir hatun kişi çıktı, “Cumhuriyet reklam arasıydı…” dedi.
Hal böyle olunca, cemaat- hoca öyküsü hesabı, AKP İnebolu Gençlik Kolları Başkanı da çıktı; “Anıtkabir’i de yıkacağız, yakında…” diye kükredi!
… …
Adının başında “Prof. Dr.” unvanı taşıyan Cemil Koçak adlı muhterem, bir panelde; o yoklukta, o yoksullukta, o dağılmışlıkta, tüm Anadolu’yu yeniden örgütleyen, paramparça edilmiş Osmanlının küllerinden çağdaş bir ülke yaratan Atatürk gibi bir lidere, “Atatürk, 10 kişiyi bile yönetemezdi…” dedi; o salondan alkış aldı!
… …
AKP’nin seçim şarkılarını hazırlayan Özhan Eren’in yönetmenliğini yaptığı; Ziraat Bankası, Halk Bankası, Avea ve Türk Hava Yolları tarafından akçalanan; “SON MEKTUP” filmi gösterime sokuldu.
Galasına Başbakan Davutoğlu’nun da katıldığı bu filmde gördük ki; Çanakkale Savaşı’nı Atatürk’ten kopartma ve tarihi gerçekleri tersyüz etme adına ne rezillik varsa sergilenmiş. Atatürk’ün adından tek bir yerde (o da belli belirsiz ) söz ediliyor…
* * *
Ve yine görüyor ve yaşıyoruz ki; valililerin, kaymakamların büyük bölümü, törenlerde, Atatürk’ten söz etmemek için özel çaba gösteriyor.
Çanakkale Zaferi’nin ardından, camilerimizde okunan hutbelerde “Atatürk” adından söz edilmiyor.
Öğretmen evlerinde, Atatürk’ü çağrıştıran şarkı ve türkülerin çalınmasına izin verilmiyor.
AKP İktidarı, nankörlüğü tavan yaptırdı çünkü.
Niye?
Niye bu kin, niye bu nefret?
Bu kadar mı vefasız, bu kadar mı nankörsünüz?
Her şey bir yana, Atatürk olmasaydı eğer; ne vatanımız olacaktı, ne dinimiz, ne kitabımız, ne ırzımız, ne namusumuz…
Siz, “abalarınızın kim olduğunu bilmenize sebep olduğu diye mi…”, bu denli nefret ediyorsunuz Atatürk’ten?