Mevsim kış sonu, bahara doğru. Hava soğuk, üşüyoruz. Karnımız aç, Kimimiz, kimsemiz yok bize bakacak. Oturduk dış kapının önüne garip garip.. Önce küçük kız kardeşlerim başladı ağlamaya. “Annemiz şimdi gelecek” diye onları ağabeyimle birlikte avutmaya çalıştık ama boşuna. Susturamadık bir türlü. “Anam da anam!.” diyor üç yaşındaki bacım bir buçuk yaşında olansa ağabeyimin kucağında. O garibimin hiçbir şeyden haberi yok ama ablasının ağladığını görünce o da başladı ağlamaya. Susturamadık bir türlü. Ben de küçüğüm elbet. Onların peşinden ben de çöktüm ağıtın kösteğine. Çaresiz kalan ağabeyim de başladı ağlamaya.
Komşumuz Satı Nine geldi yanımıza.
“Ağlamayın çocuklar” dedi. “Anneniz iyi olup gelecek”
Sonra küçük bacımı kucağına alıp diğerinin de elinden tutarak “gelin bakayım” diye bizi içeri eve aldı. Hemen odun tezek getirdi avludan. Sobamızı yaktı. Sonra da evine gidip çorba getirerek karnımızı doyurdu. Sabah karnımız doydu ama bunun bir de öğleyi ve akşamı var. Özellikle çocuklar günde üç övün yemeyince nasıl dururlar. Akşam oldu, ortalık karardı; anam babam gelmedi. Biz yine oturup bir süre ağladık. Satı Nine yine gelip bize çorba pişirdi. Önümüze sofra serip yemeğimizi yememizi bekledi. Küçük bacımın çorbasını da o içirdi. Sonra tek bir yatak serdi.
Sonra ayakuçlu başuçlu olarak ikimiz bir yana ikimiz de bir yana yattık. Sonra da lambayı söndürüp gitti Satı Nine. Ağabeyimle bir süre uyuyamadık. Korkuyorduk. Neden niçin olduğunu bilmeden korkuyorduk. Küçük bacılarım uyumuşlardı.
“Anam çok mu hasta ağabey?” diye sordum.
Ağabeyim:
“Çok hasta” dedi.
“Komşumuz Veli dede gibi ölecek mi yoksa?”
“Yok lan, niye ölsün. Doktor onu iyi eder.”
“Doktorlar bütün hastaları iyi ederler mi?”
“İyi ediyorlarmış. Babam öyle demişti.”
“Veli dayı niye öldü öyleyse?”
“Onu doktora götürmemişler.”
“Götürseydiler ölmez miydi?”
“Bilmem. Ölürdü herhal. Çünkü o kocamıştı.”
Kafam karışmıştı. Kocamışlar mı ölüyordu? Oysa Satı Ninenin torunu Elif de küçüktü. Benim kadardı. Kışın hastalanmış ölmüştü. Ağabeyime cevap vermedim ama anam için dua ettim içimden.
“Benim anam ölmesin Allah’ım” dedim. “O daha genç. O yaşasın. Yoksa bize kim bakar anam ölürse!”
Ağabeyim:
“Ne mırıldanıyorsun kendi kendine?” diye sordu.
“Anam ölmesin diye dua ediyorum. Sen de dua et ağabey”
“Edelim kardeşim. Allah çocukların duasını daha çok kabul edermiş. Anam öyle derdi.”
Ağabeyim de dua etmeye başladı.
“Allah’ım, anamı çabucak iyileştir. Çabucak gelsinler. O yaşasın. Biz daha küçüğüz. Kardeşlerim daha küçük. Onlara kim bakar yoksa. Çabucak iyileşip dönsün anam. Amin!” dedi.
Ben de “amin” dedim. Ardından:
“Allah’ım bizi duymuştur değil mi ağabey.”
“Duymuştur. O duyar. Anam öyle derdi. O hem duyar, hem de görürmüş yaptıklarımızı.”
“İnşallah duamızı kabul eder.”
“Eder,” dedi ağabeyim.
“Ağabey, ben karanlıktan korkuyorum.”
“Ben de korkuyorum. Allah bizi korur.”
“Korur mu?”
“Korur elbet. Hadi uyuyalım.”
“Uyuyalım.”
Uyuyalım demekle uyunmuyordu. Güzel şeyler düşünmeye başladım. Ağabeyimle kırlarda kuzu oğlak güttüğümüzü, oyunlar oynadığımızı düşledim. Kırlar yeşermiş, çiçekler açmıştı. Kelebekler uçuşuyor, ben onlarla yarış yapıyordum. Derken uyuyakalmışım.
Gözümü açtığımda ortalık ışımış, sabah olmuştu. Ağabeyim de uyanmıştı. Bacılarım mışıl mışıl uyuyorlardı daha. Ev serinlemişti.
“Babam anam gelmemişler” dedi ağabeyim.
“Gelecekler” dedim. “Düşümde anamı gördüm. Anam iyileşmiş. Bize de boyalı şeker getirmiş.”
“Elbet iyileşecek.”
Hemen kalktık ağabeyimle. Üzerimizi, giyinip dışarıdan tezek, önlerine tutuşturucu getirip sobayı yakmaya çalıştık. Annem gibi bu işi beceremiyorduk. Güç bela yaktık sonun da. Ağabeyimle biz kendimizi idare ederiz de küçük bacılarımıza bakmak zor. Onları yedirmek, içirmek, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek, oyalamak, yatırmak, kaldırmak hep sorun. Az sonra da onlar kalktı. Zaten üstündekilerle yatmışlardı. İkisini de tuvalete götürdü ağabeyim.
Geldiklerinde küçüğün büyüğü bacım:
“Ben anamı isterim,” diye bir ağıt tutturdu. Ona bakan küçük bacım da ağlamaya başladı.
“Anamız gelecek” dedi ağabeyim. “Ne olur ağlamayın.”
Ama susmuyorlardı onlar. Ne kadar uğraştıysak da susturamadık. Çaresiz kalmıştık. Ağabeyim komiklik yaparak, oyunlar çıkararak sonun da güldürdü onları.
(SÜRECEK)