Ülkemizin çağdaşlaşma mücadelesi yaklaşık 200 yıllık bir zaman dilimine rastlamaktadır. Dolayısıyla II. Mahmut’a ve daha da öte III. Selim’e kadar uzanmaktadır. Öncelikle çağdaşlaşma veya aydınlanma hareketinden ne anlaşılması gerektiğinin ortaya konulması yerinde olacaktır. Aydınlanma hareketi kısaca, “akla, bilime ve ilerlemeye inanmak; despotluğa, bilgisizliğe ve bağnazlığa karşı çıkmak; eski düzenin köhnemişliklerinin yerine değişen çağın dayattığı yeni fikir ve kurumları geçirmek” olarak belirlenebilir.

Tanilli’nin de vurguladığı gibi, aydınlanmamızın geçmişe uzanan kaynakları ne olursa olsun, hareketin asıl ivmesini “1923 Devrimi’yle” kazandığı bir gerçektir (1). Aydınlanma hareketimizin Cumhuriyet dönemindeki temel taşlarından birisi hiç kuşkusuz Köy Enstitüleridir.

Kuruluşundan Kapanışına Köy Enstitüleri        

Avrupa’daki çağdaş gelişmeleri yıllardır görüp izleyen, ülkemizde deneyimleri ve gereksinimleri iyi değerlendiren Atatürk, eğitim işinde de önderliğini sürdürdü. Çünkü eğitimsiz kalkınma olamayacağı, topyekûn kalkınmanın laik Cumhuriyetin yaşatılıp geliştirilmesinin eğitimle sağlanabileceğine inanmaktaydı. 19. Yüzyılın akılcı ve bilimsel uyanışı ile 20. Yüzyılın kültürel değişimi ve demokratikleşme eyleminin ülkemiz için gerekliliğini benimseyen Atatürk, çözümü eğitimde aradı.

Köy Enstitüleri; köy öğretmen ve eğitmenleriyle köylerde tarım ve sağlık görevlisi olarak çalışacakları yetiştirmek amacıyla kurulmuş eğitim kurumlarıdır. Cumhuriyet yönetiminin toplum yapısını yönlendirici uygulamalarının  en belirgin örneklerindendir.

Türkiye’de zorunlu ilköğretimin uygulanması, II. Mahmut’un 1824 yılındaki fermanıyla başlamıştı. Öğretmen yetiştirmek amacıyla da ilk öğretmen okulu 16 Mart 1848’de açılmıştı.(Darülmuallimin-i Rüşdi) 1868’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek amacı ile “Darülmuallimin-i  Sıbyan” öğretime başladı. Kurtuluş Savaşı sona erdiğinde eğitim alanında hiç de iç açıcı bir durum yoktu. Osmanlı döneminden 2345 ilkokul ve bunlarda görevli 3.061 öğretmen devralınmıştı. 1926 yılına gelindiğinde ilkokul sayısı 4.770’e öğretmen sayısı da 9.062’e yükseldi ama ilköğretim sorunu çözülemedi. Özellikle köylerde ilkokul ve öğretmen gereksinimi giderilemiyordu. Mustafa Necati Bey’in  Milli Eğitim Bakanlığı döneminde 1926 yılında Denizli ve Kayseri’de birer Köy Öğretmen Okulu açılarak soruna çözüm bulunmaya çalışıldı. Ancak, bu okullardan olumlu sonuç alınamadı ve 1932’de kapatılmalarına karar verildi.

1933-1934 yılında kent çocuklarının %75’i ilkokula gidebiliyorken, köy çocuklarının ancak %20'si bu olanaktan yararlanabiliyordu.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 1935’teki IV. Kurultayı’nda ilköğretimin yaygınlaştırılması amacıyla bir dizi karar alındı. Bunların en önemlisi, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek  kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesiydi. İlk uygulama 1936’da başladı ve 84 köylü genç Eskişehir’e bağlı Çifteler’de açılan bir kurstan sonra köy öğretmeni olarak görevlendirildi. Uygulamanın başarılı olması üzerine kursların sayısı artırıldı, eğitmenlere toprak, tohumluk ve tarım araç gereci de verilerek, bulundukları bölgede tarımsal çalışmalara öncülük etmeleri sağlandı. 1937’de konu daha kapsamlı bir biçimde ele alındı ve Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın  hazırlattığı bir program çerçevesinde Eskişehir Çifteler’de (1937), İzmir Kızılçullu’da (1937), Edirne Kepirtepe’de (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1939) deneme niteliğinde dört köy öğretmen okulu açıldı. Edirne’deki okul önce Karaağaç’ta öğrenime başladı, sonra Kepirtepe’ye nakledildi.

Bu çalışma  Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığını üstlenmesiyle birlikte daha da genişletildi. Başlatılan yeni programın mimarı, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç oldu. 17 Nisan 1940’da çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu önceki deneme okullarının enstitüye dönüştürülmesini ve ayrıca 17 yeni köy enstitüsü açılmasını öngörüyordu. Bu okulların her birinin bir çevresi olacak ve çevre içinde yer alan illere, nüfusa göre öğrenci kontenjanı ayrılacaktı. Enstitülere, beş yıllık köy okullarını bitirenlerle üç yıllık okulları bitirenlerden iki yıllık hazırlık sınıfını başarıyla tamamlayanlar alınacaktı. Karma öğretim sistemine dayanan enstitülerin öğretim süresi beş yıldı. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarı düzeylerine bakılarak en başarılılar öğretmenliğe, geri kalanlar öteki köy hizmetlerine yönlendirilecekti. Okullar aynı zamanda birer tarım işliği, sağlık ocağı olarak görev görecek, çeşitli tohum ve tarım ilaçlarının ilk denemeleri buralarda yapılacaktı. 1942 yılında çıkarılan 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’yla Enstitüler sağlam bir yapıya kavuştu.

Köy Enstitüleri Kanunu’nun TBMM’ deki müzakeresi sırasında K. Karabekir’in “Bu nereden alınmıştır?” şeklindeki sorusu üzerine Bakan Hasan Ali Yücel şöyle demiştir:

“...Arkadaşlar, bu Kanunla bizim yaptığımız şey, bir kopya değildir. Fakat, indi, uydurma bir şey de değildir. Bizim yaptığımız işi Bulgaristan’da başka mahiyette görürsünüz. Meksika’da başka şekilde bulursunuz. İlköğretim meselesini bundan bir asır evvel halletmiş memleketlerde de başka şekillerde tesadüf edersiniz. Biz, hiçbir memleketin ilk tahsillerini hallederken aldığı tedbirleri aynen almadık. Hepsinin tarihini de biliyoruz; cahili değiliz. Bunları, kendi memleketimizin fiili hakikatına ve içtimai realitesine uyarak yapmış bulunuyoruz. Bu bizimdir, kimseden almadık. Başkaları bizden alsın (Köy Enstitüleri Kanunu, 1940, s.111).

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ayırdığı ödenekle, öngörülen 21 Köy Enstitüsü’nün kısa sürede kurulup tamamlanması olanaksız olduğundan, gerek yapım gerekse öğretim ve uygulama harcamalarının karşılanmasında köy bütçelerine ve imeceye de başvuruldu. Enstitülere alınan öğrenciler okulun yapım işlerinde ve örnek tarım uygulamalarında da görev aldılar. Köy Enstitülerinde okutulan derslerin %50’si kültür, %25’i tarım, %25’i de teknik dersleriydi.

Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek amacıyla 1943-44 öğretim yılında Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne bir Yüksek Köy Enstitüsü eklendi. Köy Enstitülerinin en başarılı öğrencileri öğretmenler kurulu kararı ve sınavla üç yıllık bu okula alındı. İlk yıl Kızılçullu ve Çifteler Köy Enstitülerini bitirenlerin tamamı Yüksek Köy Enstitüsüne alındı. Diğer Köy Enstitüleri henüz mezun vermemişti. Köye yönelik bir araştırma enstitüsü olması da amaçlanan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde Türkiye’nin en seçkin eğitimcileri, üniversite öğretim üyeleri ve devlet yöneticileri görev aldı. Derslerin bir bölümü Ankara’daki bazı fakülte ve yüksek öğretim kurumlarında görülüyor, bazı uygulamalı dersler ise ilgili devlet kuruluşlarında işleniyordu. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kısa sürede başlı başına bir kültür çevresi durumuna geldi. Bu Enstitü, kapatıldığı 1947 yılına değin 209 mezun verdi.

Köy Enstitüsü mezunu ilk 1941 öğretmen 1944 yılında köy okullarında görev aldı. 1948’de Van’a bağlı Erciş’te açılanla birlikte toplam sayısı 21’e ulaşan köy enstitülerinden kapatıldıkları 1953 yılına kadar 1.398’i bayan, 15.943’ü erkek olmak üzere 17.341 köy öğretmeni diploma aldı. 1936-1947 yılları arasında faaliyet gösteren eğitmen kurslarından ise 8.675 eğitmen mezun oldu. Sağlık bölümlerinden de 1.248 sağlık memuru yetişti.

Çok partili rejime geçildikten (1946) sonra, yeni kurulan Demokrat Parti’nin (DP) yoğun eleştirileriyle karşılaşan Köy Enstitüleri bu dönemde belirgin bir duraklama geçirdi. 1947’de, Reşat Şemsettin Sirer’in milli eğitim bakanlığı sırasında, eğitim programları temelli değişikliklere uğradı ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Köy Enstitülerinin yönetici ve öğretmenleri değiştirildi. İ. Hakkı Tonguç görevden alındı. Aynı yıl, eğitmen kurslarına son verildi. DP’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerinin ardından önce sağlık bölümleri kapatıldı sonra da köy enstitülerinin programı klasik ilköğretmen okullarının programıyla birleştirildi (1951). Birkaç yıl sonra çıkarılan 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri tümüyle kapatıldı (1954). Köy Enstitülerinin adı İlköğretmen Okulu olarak değiştirildi.

Çok sayıda öğretmen ve eğitmen yetiştirmenin ve köy çocuklarına öğrenim imkanı sağlamanın yanı sıra Türkiye’nin kültür hayatına damgasını vuran bir “köy kökenli aydın kuşağı” yaratan Köy Enstitüleri, yöneltilen bütün eleştirilere karşın kalıcı bir iz bırakmıştır.

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluşunun 71. Yıl dönümü idi. Halen hayatta bulunan Köy Enstitülülere sağlık ve afiyet diliyorum.

 

Kaynakça

TANİLLİ, Server, Türkiye’de Aydınlanma Hareketi (Dünü, Bugünü, Sorunları), 25-26 Nisan 1997 Strasbourg Sempozyumu, Server Tanilli’ye Saygı, Adam Yayıncılık ve Matbaacılık A.Ş., İstanbul Kasım 1997; sayfa:9.

Yazarın Notu: Gelecek yazılarımda Köy Enstitülerini çeşitli yönleriyle ele alacağım.