Gündemin en önemli konusu; işsizlik, enflasyon, ekonomideki durgunluk, turizm gelirlerinin salgın nedeniyle dibe vurması. Kısaca halk aş, iş, ekmek, huzur derdinde.

Bir yandan salgınla mücadele. Gençlerimiz gözünü yurt dışına dikmiş. Doğup büyüdüğü topraklarda gelecekle ilgili hayal bile kuramıyor. Zaten Avrupa, Amerika gibi ülkeler, ülkemizin genç ve seçkin beyinlerini anında kendi ülkesine taşıyor.

İktidarın gündemi farklı, onun öyle bir sorunu yok. Ayasofya’yı cami yaparsam tükenen ömrümü uzatırım derdinde. Diğer taraftan el çabukluğu ile rant getirilerini de ihmal etmiyor. Şu bize uçan saray hediye eden Katar Emiri’nin sevgili annesinin,“tarla vasfındaki arazisi ticaret, konut, rezidans, otel yapılma alanına” dönüştürüldü. Bu arada çok değerli Hazine Bakanımız Berat Albayrak'ın da, 13 dönümlük tarla vasfındaki arazisi ‘konut ve ticaret' alanına dönüşmüş gazetelerin yazdığına göre.

Fesatlığın alemi yok, bize hayırlı uğurlu olsun, Allah bereketini artırsın demek düşer. İşsiz, güçsüz eve ekmek ve peynir almanın hesabını yapan, dul, yetim, emekli halkımıza da Allahtan sabır dileyelim. Salgın döneminde devletin söz verdiği maskeleri beklemeye devam etsinler.

Ayasofya konusunda Osmanlı Hukukunu, Cumhuriyet Hukukunun önüne koyup karar verenler başka ne gibi çamlar devirdiklerinin farkındalar mı?

Tapu uygulamasına 1913 yılında geçiliyor. Sayın Yılmaz Özdil’in de köşesinde dikkat çektiği gibi; “Kiliseler “mülk sahibi” hanesine hazreti İsa, Meryem Ana, Cebrail Aleyhisselam gibi isimler yazdı... Tapular bu isimler üzerine tescil edildi, devlet kayıtlarına bu isimlerle kaydedildi.”

Cumhuriyetle birlikte bunlar azınlık vakıflarına dönüşüyor. 1955 de 6-7 Eylül olayları ile azınlıkları tekme, tokat başarıyla kovaladık. Milli Emlak Müdürlüğünün Hazreti İsa, Meryem Ana, Cebrail aleyhisselam gibi isimlere açtığı davaların sonucu bulunamayan kişiler olduğundan, verilere göre 11500 adet sahipsiz mülke el konuyor.

AKP iktidarında 2008 yılında AB’ye (Avrupa Birliği) uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan Vakıflar Kanunu ile 1936’dan sonra edindikleri malların iade yolu açılıyor. Azınlıklar davalarını peş peşe açıyorlar. Ancak 1936’dan önce 1913 yılında kişilerin üzerine kaydolan mallar kalıyor. Çünkü Hazreti İsa, Meryem Ana, Cebrail Aleyhisselam gibi isimleri ve torunlarını mahkemeye getirme olanağı olmadığından, sahipsiz mal vasfında.

Daha önemlisi Osmanlı Hukuku, Cumhuriyet hukukunu bağlamaz deniyor, Devrim yasaları, Cumhuriyet Hukuku geçerlidir gerekçesi ile 1913 öncesi tapular yok sayılıyordu.

Hukukun orasını burasını eğip bükerken, Osmanlı Hukuku’nu, Cumhuriyet Hukuku’nun önüne koyunca, Danıştay tarafından içtihat haline getirildi. Hukukçuların belirttiğine göre; Hazreti İsa, Meryem Ana, Cebrail Aleyhisselam adına kayıtlı mülkler için milyarlarca liralık tazminat ödemenin yolu açılmış oluyor.

Ödememek gibi bir şansın yok. Arkasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Uluslararası sözleşmeler var, bağırta bağırta alır. O zaman iktidarda AKP filan kalmaz zaten. Ayasofya’da Osmanlı Hukuku pahalıya geldi. Faturayı ‘Necip milletimiz’ öder. “Herkes konuşuyor AKP yapıyor” yapınca da tam yapıyor.(!)