Sami AKPINAR

Bugünkü Ayasofya, Bizans İmparatoru 1.Justinianus tarafından 532-537 yıllarında kilise olarak yapılmış, 1453’e kadar tam 921 yıl Kilise olarak kullanılmıştır.

İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet’in fethiyle, “kılıç hakkı olarak” 1453-1934 arası tam 481 yıl Cami olarak kullanılmıştır.

1934’ten bu yana da tam 86 yıldır Müze olarak kullanılmaktadır.

-İlk minare Fatih Sultan Mehmet döneminde…

-İkinci minare Sultan 2.Bayezid döneminde…

-Üçüncü ve dördüncü minare ise Sultan 2.Selim’in isteği üzerine, Mimar Sinan tarafından 1577 yılında yapılmıştı.

Yani bugün 4 minareli Ayasofya; Kilise oldu, Cami oldu ve Müze oldu.

Ama hem ülkemizde hem de dünyada sürekli konuşulur, tartışılır ve de bugün, nedendir bilinmez gündeme oturur oldu.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart Yerel seçimleri için Tekirdağ’da düzenlenen mitingde, “Ayasofya cami olarak açılsın” diyenlere “Önce Sultanahmet’i doldurun sonra bakarız” demişti.

Peki, özellikle de bugün neden gündeme geldi ya da getirildi?

Evet, neden? Acaba bu neden:

-Ayasofya’ya bakarken halen Bizans’ı mı hatırlamaktır?

-Ayasofya’ya bakarken halen Haçlılar’ı mı görür olmaktır?

-Ayasofya’ya bakarken halen Batı karşısında bir eziklik mi duymaktır?

-Ya da Ayasofya’yı yeniden cami olarak açmak, Batı’ya bir meydan mı okumaktır?

Oysaki bu tip duygular anlamsızdır. Çünkü İstanbul’un fethi bir çağ değişimi yaratmıştır. O günün koşullarında Fatih Sultan Mehmet bu kiliseyi camiye dönüştürmüş ve ilk minaresini dikmiştir, ilk ezanı okutmuştur. Ve de 481 yıl bu ezan oradan okunmuştur.

Elbette bu durum Cumhuriyet döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel prensipleri içinde yeniden düşünmeyi, yeniden değerlendirmeyi gerektirmişti.

Ki, bu durum Atatürk’ün isteği üzerine 1934’te düşünülmüş, değerlendirilmiş ve de müzeye dönüştürülmesine karar verilmişti.

***

Peki, Ayasofya’nın müze yapılmasına Atatürk’ü iten sebep ne idi?

Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin’in Koç Üniversitesi’nden Prof. Zafer Toprak ile yaptığı söyleşiden küçük bir alıntı, sanırım bu sorunun cevabı olmuştur.

Ne demişti Prof. Zafer Toprak?

“1930’lu yıllarda Cumhuriyet projesinin önemli bir boyutu, Türkiye’nin yeni insanını inşa ederken onun geçmişle bağını güçlendirecek açılımlardan geçiyordu.”

“Atatürk de Türkiye’nin tarihini, bu topraklardaki bütün uygarlıkları da kapsayan bir derinlik içinde görüyordu.”

“Böylelikle, Ayasofya’yı insanlığın ortak mirasının bir parçası haline de getirmişti” diyerek, “Ayasofya’nın müze yapılması kararı bu çerçevede görülmeli” demiştir.

Ve de ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı:

“Dünyanın bütün metropollerinde Müslüman cemaatleri yaşıyor, camilerimiz yapılıyor” diyerek…

“Bir bölümünde ezan okunuyor, Cuma namazı da kılınıyor” diyerek…

"Politika aracı yapılmamalıdır, tehlikelidir” diyerek…

Bir tarihçi olarak üzerine düşen uyarıyı yapmış ve “Cumhuriyet yönetiminin 1934 kararına itaat etmeliyiz” demiştir.

***

Ve eğer yeniden cami olarak açılırsa…

1453’te İstanbul fethedildiğinde duvarlarında ve kubbelerinde bulunan resim, fresk ve mozaikler sıva ile kapatılmıştı.

Bunlar, Ortodoks Hristiyanlığını temsil eden resim, fresk ve mozaiklerdi.

Atatürk’ün emri üzerine 1931’de restorasyon için ibadete kapatılmış, sıvalar temizlenmiş, yeniden ortaya çıkarılmıştı. Ve 1934 yılında “Bakanlar Kurulu Kararı” ile de müze olarak kabul edilmişti.

Herhalde cami olarak açılmasına karar verilirse, üzerlerinin yeniden örtülmesi gibi ve de bir yap-boz yapar gibi Türkiye’ye yakışmayan bir görüntü oluşacaktır.

Yine de Cumhurbaşkanı, Temmuz’da verilecek Danıştay Kararı’nı bekleyelim demiştir. Ama muhalefet, bu konuda net bir görüş belirtmekten çekinir olmuştur.

Ve de “Açacaksan aç” diyerek, bir görüş belirtmeyen ve de tahrik edici bir dil kullanmıştır. Oysaki bu dil bir siyaset dili değildir.

Sonuçta Danıştay’ın 2 Temmuz’da vereceği karar ne olursa olsun, Türkiye’nin tüm siyasal ilişkilerini sarsar olabilecek ve de provoke edilebilecek bu konuda, sorumlu bir duruş alınmalıdır.

Yani 1934’te alınmış karara saygı gösterilmelidir.