Açıklanmayan Danıştay kararı nedeniyle Ayasofya konusuna bir kez daha değinmek gerekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart yerel seçimleri öncesi Tekirdağ mitinginde “Ayasofya açılsın” diyenlere, “Yan tarafta Sultanahmet’i dolduramayacaksın Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin… Bu oyunlara gelmeyelim, bunların hepsi tezgâh” demişti.

Bu yılın Fetih Kutlaması nedeniyle gündeme getirenlere de “Şu anda biz hukuk devleti olarak Danıştay’ın kararını bekliyoruz. Karardan sonra atılması gereken adım neyse ona göre gereken adımlar atılır” demişti.

Danıştay, 2 Temmuz günü bu davanın duruşmasını yaptı. Ama beklenen karar açıklanmadı. 15 gün içinde açıklanacağı söylendi. Herhalde bugünlerde açıklanır olacaktır.

* * *

Önce Ayasofya’nın yeniden cami olarak gündeme getirilme sürecine bir bakalım:

Konu, “Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği” adlı kuruluşun girişimi ile gündeme gelmişti.

-Nitekim Ayasofya’yı müze yapan 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptali talebiyle, Danıştay 10.Dairesi’ne 2005’te dava açılır. Ama dava reddedilir.

-Tashih-i Karar için Dava Daireleri Genel Kurulu'nda dava açılır. Yine reddedilir.

-Bu kez dernek, “din ve vicdan hürriyetinin ihlali” iddiasıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunur. Ama “kişi bakımından yetkisiz” görülür, 13.9.2018’de reddedilir.

-Dernek tarafından, Bursa İdare Mahkemesine yeni bir dava açılır. Yine reddedilir.

-Bunun üzerine 2016’da tekrar Danıştay’a gidilir. Özellikle Bakanlar Kurulu Kararındaki “Atatürk imzasının sahte olduğu” iddiasıyla 1934 tarihli kararın iptali istenir.

İşte 2 Temmuz’da beklenen karar bu idi.

* * *

Aslında Ayasofya sorunu, hem bir iç sorundur hem de bir dış sorun…

İç sorundur… Çünkü böyle bir karar çıkar ve de yayınlanırsa:

-Bu karar, kurucu iradeye bir itiraz olarak görülecektir.

-Bu karar, cumhuriyetle hesaplaşmanın bir diğer görüntüsü olarak algılanacaktır.

-Ve bu karar, özellikle 15 Temmuz darbe kalkışmasına karşı oluşan, siyasal ve toplumsal dayanışmaya gölge düşürür olacaktır. Bu, unutulmamalıdır.

Evet, unutulmamalıdır ve de Avrupa’nın 15 Temmuz Darbe kalkışmasına, uzun süre sessiz kaldığı da bir hatırlanmalıdır.

Hem de dış sorundur… Çünkü:

-Bilelim ki Ayasofya, Roma-Bizans ve Osmanlı izlerini taşımakta ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır.

-Bu nedenle özellikle Avrupa’da, İslam karşıtlığını kışkırtmak isteyenlere önemli bir fırsat yaratacaktır.

-Ayrıca İslam karşıtlığından beslenen ülkelere ve İslam karşıtlığından beslenen siyasetlere de önemli bir zemin yaratacaktır.

de çevre ülkeler ve ötesi ülkelerle Türkiye arasında, yepyeni bir dış politika sorunu daha yaratılmış olacaktır.

* * *

Kesin olmamakla birlikte, Danıştay’ın “cami yapılabilir” kararı 15 Temmuz günü açıklanacak ya da Cumhurbaşkanı’nın kararı o gün yayınlanacak gibi…

Bu nedenle, ille de “Ayasofya cami olarak açılsın” diyenlere, 16 Haziran 2020 tarihli yazımda sorduğum soruları bir kez daha soralım:

-Ayasofya’ya bakarken, Bizans mı hatırlanır olmakta?

-Ayasofya’ya bakarken, Haçlılar mı görülür olmakta?

Ve de:

-Ayasofya’ya bakarken, Batı karşısında bir eziklik mi duyulmakta?

-Ayasofya’yı yeniden cami olarak açmakla, Batı’ya bir meydan mı okunmakta?

Ya da:

Evet, ya da Ayasofya üzerinden Türkiye siyasetini güç duruma düşürecek bir kumpas mı kurulmakta?

Herhalde verilecek cevap için, özellikle bir düşünmek ve de özellikle bir sorgulamak gerekir.