Bir hafta kadar önce ulusal gazetelerden birinde, İstanbul Büyük Ada’ daki bir atın gözyaşlarını gösteren bir resim vardı. Yürekler parçalayıcı bir resim.
Biliyorsunuz büyük adaya motorlu vasıta sokulmuyor ulaşım faytonla sağlanıyor. Bu haberde fayton atlarının 14-15 saat koşulu kaldığı ve ayakta duramayacak bir halde ahıra çekildiği yazılıyordu.
Aslında bu durum fayton sahiplerinin merhametsizliğinden kaynaklanmaktadır. Yoksa atlar 10-12 saat koşulsa ve 5 yaşı ile azami 10 yaşına kadar bu işte kalsa sonrasında ise kolay ve daha uygun işlerde çalıştırılmak üzere satılsalar bu yürekler acısı durum da ortadan kalkar.
Benim çocukluğumda bizim de yani dayımın da atları vardı. Onlarla bir nevi nakliyecilik yapılırdı. O yıllarda ben ağlayan bir atımıza rastlamadım. Atlar uyur ve ahırın kapısı açılır açılmaz atlara höst oğlum, höst diye seslenilir, uyuyan varsa uyandırılır ve at bir ay boyunca çayıra salınırdı.
At vaktinde istirahate çekilir, yolda bile 8-10 saat bir handa yatılırsa o zaman at gücünden bir şey kaybetmezdi.
Ağlamak ekseriyetle vefa borcu olsa gerek, üzülenler ağlar sevinenler ağlar. İnsan doğar ağlar, ölür ağlar. Sevinç gözyaşları insanlara mutluluk verir.
Hemen bütün hayvanlar ağlar. Benim, “Hayalimdeki Köy Sefa Köy” isimli kitabımda bundan bir sürü yazıda bahsedilmiştir. Bu kitaptaki öyküde, Kara koçun gözde dişisinin ölümünde nasıl ızdırap çektiği ve insan gibi ağladığı anlatılmaktadır.
Yine vefalı hayvanlardan bahsetmeye devam edersek, mesela kuşlar, Seyip (serbest, sahipsiz) kumrular eşi öldüğü zaman eş edinmezler ve kalan ömürlerini tek olarak bitirirler.
Kediler sahibine bağlı değil, beslendiği eve bağımlıdırlar. Sahibi başka yere göçse de o gitmez, o evde kalır ve hayatını devam ettirir.
Köpek öyle değildir sahibi nerede ise o da oradadır. İtler de ağlar. Onlara it demeye benim dilim varmıyor. Sahibinin ölüsünü haber verenler mi, ölünün başında ağlayanlar mı ararsın…
Sahibi için canını feda eden pek çok köpek vardır. Çobanın koyunları için canını kurtlara feda eden KANGAL KÖPEKLERİ dünyanın her yerinde aranır.
Hayvanları çok seven rahmetlik eniştemin hayvan sevgisi de bambaşkaydı. Sokak köpekleri bile onu tanırlar ve sevgi gösterirlerdi. Evinin bahçesinde hep köpek beslerdi. Onlarla aralarında çok kuvvetli bağlar oluşurdu.
Kendisi de rahmetlik olan ablam anlatırdı, eniştem rahmetlik olduğunda bahçesinde siyah, çok güzel, bakımlı ve orta büyüklükte bir köpeği vardı. Müthiş bekçilik yapardı evlerine. İşte bu köpek, eniştem vefat edince hemen her şeyi fark etmiş ve 2-3 gün gözyaşı dökmüş. 4-5 gün de hiçbir şey yememiş.
Eskiden ne vefalı komşular vardı. Komşumuz Raif Amca (Atalay) dayım vefat edince 40 gün radyonun düğmesini açmamış. (sene 1952) Acansı dinlemek için bu günkü belediye binası olan ve o günkü halk evinden dışarıya verilen hoparlörden dinlemeye gitmiştir.
Yazımın bu kısmında yazının başından sonuna kadar adı geçen ve artık rahmetlik olmuş insanlara Allahtan rahmet ve mağfiret diliyorum.
Dayımın hanımı Lütfiye Mat vefalılar vefalısıydı. 16 yaşında evlendiği dayımla (1918 yılı) dayımın 1952 yılında vefat etmesiyle dul kaldı. 34 yıllık, delilercesine sevdiği (kendisi 1982 de vefat ettiğine göre) 30 yıl arkasından her gün ağlayan ve her gün 3 öğün gözyaşı döktüğü kocasına sevgisi ne büyük bir vefa örneğiydi.
Mezar taşında;
Mezarımı derin eylen / Soğuk su döküp serin eylen / Dünyada murat almadım /Ahrete gelin eylen, şeklinde bir dörtlük yazıyordu.
Aslında dünyada murat almadım da ki kasıt bence, sana doyamadım MANASINDAYDI!
Önceki mezar taşında yazan bu yazı şimdiki mezar taşına yazılamadı. Hocalar yazılmamasını daha uygun gördüler.
Saygı ve sevgilerimle.